13 Temmuz 2012 Cuma

Milano'nun Dikey Ormanları


Milan’s Vertical Forest from Stefan Boeri Architects.
Milan’s Vertical Forest from Stefan Boeri Architects.

Avrupa'nın en kirli şehirlerinden biri olan Milano'da binaların yeşil olması ile beraber dikey orman alanları yeşerecek.
Milan’s Vertical Forest from Stefan Boeri Architects.
Milan’s Vertical Forest from Stefan Boeri Architects.

Stefan Boeri Architects tarafından tasarlanan binalar sayesinde mikroklima iklim alanı oluşturmak, atmosferdeki toz parçacıklarını emmek ve karbondioksit emilimini sağlamak en önemli amaçlar. Dikey ormanlar sayesinde binalar ve çevresi daha ılıman bir koşuluna sahip olacak. 
Milan’s Vertical Forest from Stefan Boeri Architects.
Milan’s Vertical Forest from Stefan Boeri Architects.

Her daire balkonunda yer alan ağaçlar yazın gölge oluştururken kışın yapraklarını dökmek suretiyle binaların güneş enerjisinden yararlanmalarına olanak sağlıyacaktır.  Ayrıca, fotovoltaik enerji üretimi binanın sürdürülebilir güç sağlamasına yardımcı olacaktır.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

LAVA Masdar için birincilik ödülü aldı - BAE Dünyanın ilk sürdürülebilir şehir





Ayçiçeği ilkelerine dayalı dev tasarım şemsiyeler. Masdar Abu Dhabiye  17 kilometre mesafede yer planlı bir şehir. BAE - dünyanın ilk sıfır karbon, sıfır atık kenti


‘sunflower umbrellas,' madsar, UAE
image courtesy LAVA



‘sunflower umbrellas,' madsar, UAE
image courtesy LAVA



madsar project UAE
image courtesy LAVA



madsar project UAE
image courtesy LAVA



madsar project UAE
image courtesy LAVA



madsar project UAE
image courtesy LAVA



madsar project UAE - hotel
image courtesy LAVA



madsar project UAE at night
image courtesy LAVA



‘sunflower umbrellas,' at night
image courtesy LAVA



‘sunflower umbrellas,' at night
image courtesy LAVA



‘sunflower umbrellas,' at night
image courtesy LAVA

Dünyanın en yeşil 10 ülkesi

Çevresel Performans Endeksi (EPI) çevre politikaları ile ilgili ulusal hükümetlerin performansını ölçen bir yöntemdir. Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi serbest EPI 25 göstergeye göre 163 ülke sıralamasında Dünya Ekonomik Forumu sırasında her yıl.Final notu ülkenin çevresel hedeflerini gerçekleştirmek için ne kadar yakın olduğunu gösterir. İşte dünyanın en yeşil ülke sıralamasında ilk 10 ülke


1. Iceland, 93.5




İzlanda doğası dünyanın en güzel ülkelerinden birisi olarak kabul edilir. En çok kullanılan enerji kaynağını hidrojen ve jeotermal enerji oluşturmaktadır. Elektrik enerjisi üretiminde kömürün payı sadece %18 ile sınırlıdır. Sanırım doğanın muhteşemliği bunu bize en güzel şekilde gösteriyor.


2. Switzerland, 89.1



İsviçre EPI listesini geçen yıl lider olarak tamamladı, ama şimdi  İzlanda'nın  inanılmaz performansı  nedeniyle ikinci sıraya düştü. Ancak, İsviçre hala daha yeşil bir toplum oluşturmak için büyük çaba sarfediyor..Hükümet ülkedeki ekolojik çalışmalara inanılmaz ölçüde destekler veriyor ve halk bu ekolojik değerlendirmeleri çok beğendi.. Örneğin, şehirler, küçük şehirlerde araba kullanmak yasak. İsviçre uzun yıllar bu listenin üst sıralarında  kalır.



3. Costa Rica, 86.4


Kosta Rika hükümeti şiddetle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı için İzlanda örneğini izlemekte kararlılar.. Bunlar 2021 yılına kadar karbon salınımını nötr hale getirmek için bir hedef belirlediler.Ana hedeflerinden birisi son beş yılda beş milyon ağaç dikmek ver orman alanlarını genişletmek.

4. Sweden, 86.0


İsveç, Stockholm dünyada çevre dostu ürünleri en yoğun kullanan ülkelerden birisi. Hedefleri 2020 yılında fosil yakıt kullanımı tamamen kaldırmak.

5. Norway, 81.1


Kuzey kutbuna yakın olan ülkelerden birisi olan Norveç küresel ısınmanında sonuçlarından en fazla etkilenecek olan ülkelerden birisi. Petrol ihracatında önemli bir ülke olmasına rağmen 2030 yılında karbon salınımını nötr hale getirmeyi hedefleyen bir ülke. Ekolojik yakıtlara oranla motorini daha pahalı hale getirmek ve ekolojik yakıt kullanımını teşvik etmek.

6. Mauritius, 80.6


Belki bir Afrikalı Başbakanın ülkesini çevre dostu yapmaya karar almasına şaşırdım, ama evet, bu doğru. Küçük adanın çok sınırlı kaynaklara sahip olması bunda etkili ve birçok ürünü tekrar dönüşüm yoluyla elde ediyorlar. Adayı çevreleyen su kütlesi bunda etkili bir faktör.

7. France, 78.2


EPI listesinde Fransanın ilk sıralarda yer almasındaki temel faktörlerden birisi çevre dostu enerji kaynaklarını teşvik etmesidir. Organik tarımın arttırılması, yenilenebilir enerji oranını arttırmak, eko yakıt, güneş panelleri kullanmak isteyenlerin vergilerinin azaltılması. Ancak, çevre hedefleri gerçekleştirme yolunda en ilginç ölçü kullanımı, ister inanın ister inanmayın, binaların inşası için saman balyaları kullanımı.

8. Austria, 78.1


Avusturya zaten dünyanın en yeşil ülkelerinden birisi.  Onlar iki ülke arasında sınır ötesi çevre dostu bir bahçe oluşturmak için Çek Cumhuriyeti hükümeti ile bir anlaşma yaptı.Bahçeler otlar, meyve ağaçları ve çiçekler içerir; bunu korumak için herhangi bir zirai ilaç kullanılmaması, şaşırtıcı görünüyor.

9. Cuba, 78.1


Guama alanında hidroelektrik enerjisinin kullanılması ve yaygılaştırılması ve bunun başka projelerle ülke geneline yayılması hükümetin en önemli hedflerinden birisidir.

10. Colombia, 76.8

.

Endemik türlerin sayısını korumak en önemli hedefleri arasında yer alıyor.


2 Temmuz 2012 Pazartesi

İklim değişikliğine çözüm bulundu mu?


Araştırmacılar iklim değişikliğine neden olan karbondioksit salınımına ilginç bir çözüm getirmeyi hedefliyorlar... Karbondioksitten elektrik elde etmeyi amaçlıyorlar...
Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuarı’nda görevli araştırmacılar son günlerde ilginç bir proje üzerinde çalışıyorlar...

İklim değişikliğine neden olan karbondioksit kirliliğinden enerji elde etmeyi hedefliyorlar...

Bu konudaki araştırmalarını genişletebilmek için 5 milyon Amerikan doları destek aldılar. Eğer başarılı olabilirlerse normal koşullarda atmosfere bırakılan karbondioksiti toprağın derinliklerinde depolayacaklar... Bu derinliklerde sıcaklık yaklaşık 125 derece. Buradaki sıcaklıkla karbondioksit türbinlere aktarılacak. Bu türbinler de karbondioksiti enerjiye dönüştürecek...
Bu sayede hem iklim değişikliğine neden olan karbondioksit azalacak hem de enerji elde edilebilecek...

Kuzey Kutbu için büyük mücadele


ABD, Rusya, Kanada ve Danimarka'nın da aralarında bulunduğu ülkeler arasında mücadele büyüyor. Hedef bölgenin yeraltı zenginliklerine sahip olmak.
Kuzey Kutbu’nun kuzeyinde kalan bölgede yaşayan İnuitler, bölgenin zengin doğal kaynakları ve yeni geçiş yollarını sonuna kadar kullanmak isteyen ülkelerle karşı karşıya kalıyor.
Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre bölgede Rus, Amerika Birleşik Devletleri, Norveç ve Danimarka’ya ait filoların sayısının artması üzerine, Kanada da Kuzey Kutbu’ndaki askerî varlığını güçlendirdi. Bölgede hakkı olduğunu iddia eden bu ülkeler, buzların erimesiyle bölgeden pay almak için mücadele veriyor.
Kanada’nın Ontario Eyaleti’nde bulunan Kraliyet Askerî Akademisi Siyasal Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Christian Leuprecht, ”Kanada’nın askerî harcamalarının ve birliklerin hareketinin olası tehdide yönelik bir tepkiden çok otoritesinin işareti olarak” değerlendiriyor. Leuprecht, Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada, ”uluslararası hukuka göre, bir ülkenin Kuzey Kutup bölgesinde hak iddia edebilmesinin o bölgeyi savunabilmesine bağlı” olduğunu söylüyor.

İnce buz üzerinde ..


Kuzey Kutup Bölgesi öyle hızlı ısınıyor ki, 2050'ye gelindiğinde yaz döneminin büyük bölümünü buzsuz geçirmeye başlayabilir. Peki ama kutup ayıları donmuş av platformu olmadan yaşamını sürdürebilecek mi?
Ağustos 1881'de doğabilimci John Muir, Kuzey Kutup Bölgesi'nde kaybolmuş üç gemiyi bulmak için Thomas Corwin adlı gemiyle Alaska'dan yola çıktı. Barrow Burnu açıklarında üç kutup ayısı fark eden Muir daha sonra onlar için, "Harika yaratıklar. Yağlı ve güçlü görünümleriyle, donmuş vahşi tabiatın ortasında dayanıklılıklarıyla neşe saçıyorlar" diyecekti.
Eğer Muir yakın dönemlerin herhangi bir ağustos ayında Barrow Burnu açıklarında yolculuk yapıyor olsaydı, donmuş vahşi doğanın ortasında yaşayanları değil, açık sularda yüzen ve çok değerli yağ rezervlerini yakan kutup ayılarını görürdü. Neden mi? Çünkü ayıların deniz buzundan oluşan habitatları yok oluyor. Üstelik büyük bir hızla.
Kutup ayıları hava, buz ve suyun buluştuğu Kuzey Kutup Bölgesi'nde yaşamlarını sürdürüyor. Zorlu çevre koşullarına son derece iyi uyum sağlayan bu hayvanların çoğu, yaşamını deniz buzu üzerinde, yıl boyunca avlanarak geçiriyor ve anakaraya sadece yavrulamak amacıyla çıkıyor. Genellikle halkalı ve sakallı foklarla besleniyorlar, ancak bazen mors ve hatta beyaz balina da avlıyorlar.

Ergene kurtuldu mu?


AKP Edirne Milletvekili Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Ergene Nehri'nin 2013 sonuna kadar eski berrak görüntüsüne kavuşacağını söyledi…
Ergene nehri Trakya'nın kanayan yarası haline geldi. AKP Edirne Milletvekili Dr. Mehmet Müezzinoğlu, her geçen gün yarattığı kirlilikle artık çevresine de zarar verir hale gelen Ergene nehri için somut adımlar attıklarını açıkladı.
Bunun için bir basın toplantısı düzenleyen Müezzinoğlu  Ergene Nehri'yle bağlantısı bulunan 11 belediye ile atık su konusunda protokol imzalandığını ve bu projelerin bakanlık tarafından üstlenildiğini belirtti.
Ergene Nehri ile önlerinde 2 yıllık bir eylem planı süreci bulunduğunu belirten Müezzinoğlu, 2012 Nisan ayı sonuna kadar atık su projelerinin yapılacağını belirterek, "2013 yılı sonuna kadar Ergene Nehri'nde bir sıkıntı kalmayacak" dedi.
Plansız fabrikalaşma nedeniyle Ergene Nehri'ne en çok zarar veren Çorlu ve Çerkezköy'e 6 artıma merkezi kurulacağını da belirten Müezzinoğlu, "Şu an 50 km'lik bir artıma DSİ tarafından yapıldı ama yeterli değil. Nehir, 2012 sonuna kadar yüzde 50 temizlenmiş olacak. 2013 sonuna kadar ise eskiden olduğu gibi balıkların tutulup yüzülebilen bir hal alacak" dedi.Projenin 1,3 milyar TL tutarında olduğunu da hatırlatan Müezzinoğlu, Edirne'de yapımı devam eden barajların da 2013 sonuna kadar yüzde 70 sulama seviyesine geleceğini söyledi

Balıklarla birlikte atıkları da yiyoruz!



WFO HAREKETİ TÜRKİYE’DEN DÜNYAYA UZANIYOR…
Balıklarla birlikte
atıkları da yiyoruz!
Denizlerdeki atıklar, zamanla dalgalar, su ve güneşin etkisiyle küçük parçalara ayrılıyor. Sonra daha da küçük parçalara… Balıkların yediği bu küçük atık parçaları en sonunda insan vücuduna ulaşıyor. Sorunun çözümü ise atıklardan arındırılmış temiz denizler yaratmaktan geçiyor.
Dünya kıyılarını atıklardan temizlemek amacıyla Avrupa’da başlatılan Waste Free Oceans hareketi, sorununun çözümünü balıkçılarda buldu. Balıkçıların özel ağlarla denizlerdeki atıkları temizlediği projenin Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanlığını yürüten Yavuz Eroğlu, deniz kirliliğinin çevre ve insan sağlığını tehdit ettiğine dikkat çekerek, WFO olarak küresel çapta bir hareket başlattıklarını, sadece tek bir ülkenin kıyılarını temizlemesinin çözüm için yeterli olmadığını söyledi.
Denizlerdeki atıkların akıntılarla birlikte bir ülkeden diğerine gittiğini belirten WFO Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanı Yavuz Eroğlu, “Tek başına bir ülkenin kendi kıyısını temizlemesi ve temiz tutması yeterli değil. Türkiye denizlerindeki atıkların yüzde 53’ü dış kaynaklı. Özellikle tüm Akdeniz Havzasını, Nil Nehrini, Kongo Nehrini, Fırat ve Dicle nehirlerini bu anlamda çok önemli çalışma alanları olarak görüyoruz. Deniz kıyısındaki katı atık gömme tesisleri ile mücadelemiz de sürecek. Lübnan Sayda Limanı’ndaki atık sorunu içler acısı. Deniz kenarında dev bir çöp dağı oluşmuş durumda. Şehrin tüm çöpü burada depolanıyor ve dalgalarla birlikte denize ulaşan çöpler Türkiye’nin Akdeniz kıyılarını kirletiyor” diye konuştu.
Eroğlu, Waste Free Oceans olarak atıkların temizlenmesi için bölge ülkelerdeki organizasyonlarını geliştirdiklerini, sorunun çözümü için Lübnan’daki ilgili kurum ve örgütlerle temasa geçtiklerini belirtti. Lübnan’ın yanı sıra Kongo Nehri’nde de temizlik hareketinin başlatılması için çalışmalarının devam ettiğini söyleyen Yavuz Eroğlu, WFO Amerika kapsamında son olarak Dominik Cumhuriyeti’nde kıyıların temizlendiğini ifade etti.
Waste Free Oceans’ın Türkiye’deki çalışmaları ise ilk olarak Büyükada’da başlatıldı. Avrupa Plastik Üreticileri Birliği’ne (EuPC) üye Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) tarafından “Mutlu Balıklar“ adı altında hayata geçirilen projeye, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) da destek veriyor.
WFO Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanı Yavuz Eroğlu, ülkemiz denizlerindeki atıkların daha çok kıyı atıkları, okyanus atıkları – iç su atıkları, plastik şişeler, kağıt, cam, bez, teneke, sünger, molozlar, medikal atıklar ve en çok da izmarit gibi sigarayla ilişkili atıklardan oluştuğunun bilgisini verdi. Eroğlu, ‘kritik bölgeler’ olarak nitelediği; İskenderun Körfezi, Antalya Körfezi ve Muğla bölgesindeki deniz kirliliğini de yakın takibe aldıklarını, çalışmalarının ilerleyen dönemde bu bölgelerde yoğunlaşacağını söyledi.
Waste Free Oceans’ın çalışma sistemi hakkında da bilgi veren Yavuz Eroğlu, Fransa’da geliştirilen özel atık toplama ağlarının kullanıldığını, bu ağların atıkları toplarken balıklara ve eko sisteme zarar vermediğini, ayrıca tüm ülkelerde yerel balıkçılara ağların kullanımı konusunda eğitim verildiğini dile getirdi. Balıkçıların atıkların biriktiği, kirlilik noktalarını oluşturulan özel bir iletişim sistemi ile paylaştıkları proje kapsamında kaptanlara da eğitim veriliyor ve atık seyir defteri tutmaları sağlanıyor. Çalışmalar sonunda toplanan atıklar sınıflandırılarak kaydediliyor ve sonrasında atıkların durumuna göre geri dönüşüm sistemine ya da yakma sistemi ile enerji elde etmek için enerji dönüşüm sistemine gönderiliyor.
Waste Free Oceans projesindeki çalışmalar; plastik endüstrisi, balıkçılar, üniversiteler, yerel yönetimler ve hükümetlerle ortaklaşa yürütülüyor. Projenin finansmanı ise yerel yönetimler, hükümetler ve özel sektör tarafından karşılanıyor. Balıkçılara, topladıkları atık miktarına veya denize açıldıkları gün sayısına göre ödeme yapılıyor. Yavuz Eroğlu, Waste Free Oceans projesinin denizleri temizlerken, ekolojik sistem için büyük risk oluşturan aşırı avlanmanın da önüne geçtiğini vurgulayarak, dünyada 80 milyar dolarlık bir sektör haline gelen balıkçılığın yüzde 30’unun devlet destekleri ile yürüdüğünü, projenin balıkçılara topluma faydalı bir iş karşılığı ödeme yapılması esasına dayandığını belirtti.

Ekolojik köyler: Başka bir dünyaya giden yol mu?


Ekolojik köyler: Başka bir dünyaya giden yol mu?



Dünyanın her bir noktasında, muhtelif üniversitelerde, sivil toplum kuruluşlarında ve bunların sosyal baskısı ile hükümetler ölçeğinde sürekli bir iklim değişikliğinden söz edilmekte yıllardır. Gün geçmiyor ki nükleer santral karşıtı eylemler veya yeni bir termik, hidroelektrik santral yapımı nedeniyle yerel halkın isyanı ile karşılaşmayalım… Peki dünyanın her tarafından yükselen bu isyan sesleri neyi haykırıyor? Bu insanlar elektrik üretimine karşı mı? Yatırımcı şirketler ve devletler bu insanları dinlemeye neden isteksiz? Şüphesiz ki bu kadar insan, yakıp yıkma peşinde değil. Tek dertleri içinde yaşadıkları, beslenme ihtiyacını karşıladıkları, sularını içtikleri doğanın yok edilmesine seyirci kalamamak, yaşamı savunmak. Karşılığında sık sorulan bir soruyu da dillendirelim: Enerji/elektrik ihtiyacımızı nasıl karşılayalım, elektriksiz mi kalalım? Bunun cevabı ekolojist bilim insanları tarafından uzun yıllar önce verildi aslında. Alternatif, yenilenebilir, sürdürülebilir enerji kaynakları olarak rüzgâr, güneş, bioyakıt, dalga vs. enerjileri işaret edildi. 
Ve aynı zamanda sanayileşmenin yıkıcılığına karşı yaşam savunucuları, doğayla uyumlu alternatif yaşam modelleri arayışına girmeye başladı. İşte ekoköyler bu ihtiyacı karşılamaya yönelik bir arayışın ürünü olarak ortaya çıktı. 

Dünyanın en ünlü ekolojik köyleri 
Bu ekoköylerin hepsini ziyaret etmek mümkün. Kimileri sadece gıda ve günlük rutin ihtiyaçlar için belli bir miktar katkı vermenizi beklerken, kimilerinde şapka dolaştırma usulü ile günlük ihtiyaçlar karşılanıyor. Tek yapmanız gereken gidiş zamanınızı önceden bildirmek. 

Sieben Linden Almanya 
44 hektar alana sahip olan bu ekoköy 1986’da kuruldu. Yoğun olarak saman ev yapılmakta, elektrik enerjisini güneş panellerinden, ısınmasını ise kendi yetiştirdikleri ağaçlardan sağlamakta. Köyde şu anda 100 kişi yaşıyor ve sebze-meyve ihtiyaçlarının yüzde 75’ini kendi üretimlerinden sağlıyorlar. 

Findhorn Ekoköyü, İskoçya 
En eski ekoköylerden Findhorn’da 450 kişi ortak yaşam sürmekte. Findhorn’da kurulduğundan bu yana, ruhsal etik değerlerin günlük yaşama geçirilmesi yoluyla ekolojik, ekonomik ve kültürel sürdürülebilirliğin sağlanması için eğitim veriliyor. Komünü her yıl 4 bin kişi ziyaret ediyor. İçeride bilgisayar firması, dizayn ve ses stüdyosu, kitapçı, çömlek yapım atölyesi, eczane, dokuma atölyesi ve Rudolf Steiner Okulu var. Kurslarda kişisel ve spiritüel gelişme, ekolojik yaşam biçimi, sanat, sağlık, iyileşme konularında eğitim veriliyor. 

Auroville, Hİndİstan 
Auroville, Mısırlı bir anne ve Türk bir babanın kızı olan veHindistan ’da ve tüm dünyada ‘mother’ (anne) olarak bilinen Mirra Alfassa’nın düşüydü. Bu köy, ‘annenin’ değimiyle insanlığın birliği ve bilincin dönüşümü vizyonu ile oluşturulmaya başlandı. O dönemin ülke yönetiminin de destek verdiği proje UNESCO’nun da desteğini almıştı. Nüfus şu anda 2 bin 200’e ulaşmış durumda. 
Auroville’de Gandhi’nin ilkeleri olan kendine yeterlik, merkezileşMEME ve spiritüel arayış önemli bir yer tutuyor. Auroville’i oluşturan her topluluğun aktiviteleri değişmekle birlikte şu şekilde örneklendirilebilir: Ağaçlandırma, organik tarım, eğitim araştırmaları, sağlık hizmetleri, köy geliştirme, uygun teknoloji geliştirme ve yapı işleri, bilgi teknolojileri, küçük ve orta ölçekli işletmeler, şehir planlama, yeraltı ve yerüstü sularının yönetimi, kültürel aktiviteler ve kamu hizmetleri. Geçen sene yaptığım Auroville ziyareti sırasında en çok merak ettiğim topluluk Sadhana Forest idi. Sadhana Forest’ın odağında eskiden taşlık olan alanların ağaçlandırılma çalışması yatıyor. 

Türkiye ’de durum ne? 
Kırıkkale’de Hocamköy, Ankara Balaban Vadisi’nde Güneşköy, İmece Evi gibi ekoköy deneyimleri oldu. Şu anda ülkemizde başarılı bir ekoköy örneğine rastlamasak da artık daha sıklıkla, ekoköy girişimi haberleriyle karşılaşıyoruz. Marmariç Permakültür Araştırma Enstitüsü’nü ekolojik katkıları ve deneyimlerinden dolayı, anmadan geçmemeli. Yine Bayramiç, Yeniköy’de başlamış olan girişim de var. Fethiye Kargı’da, şifalı bitkilere odaklanmış Refikler Çiftliği de ekoköy olma yolunda ilerliyor. Bu köyleri ziyaret etmek için önceden iletişimde bulunmak yeterli. Çiftlikler hakkında bilgiye, internetten arama yaparak rahatça ulaşılabilir. Merak edenler için Permakültür platformu adlı web sitesi de var. Sinek Sekiz Yayınları’ndan çıkan ‘Ekoköyler’ kitabı da önemli kaynaklar arasında. 

Para-eğitim-çöp yok! 
* Ekolojik köy; insan eylemlerinin doğaya zarar vermeden, sağlıklı bir ortam yaratarak sürekli kılındığı, insan ölçekli bir topluluktur. Esasında doğadan ve kırsaldan kentlere akın başladıkça unuttuğumuz veya küçümsediğimiz köy hayatının benzerinin, belki biraz daha organize biçimde yaratıldığı yaşam alanlarıdır. 

* 60’ların ikinci yarısından itibaren kurulan ekoköyler, 90’larda Global Ecovillage Network’ü (GEN - Ekoköyler Ağı) oluşturdu. Bugün dev bir ağ olan GEN’in hikâyesi ise şöyle: Danimarka’daki Gaia Trust ekoköyünün kurucusu Ross ve Hildur Jackson, bir vakıf tarafından, dünyadaki en iyi ekoköyü bulmakla görevlendirildi. Bu geziden sonra deneyimleri paylaşmak amacıyla dünyanın çeşitli bölgelerindeki ekoköy temsilcileri bir ağ oluşturdu. Ağa ilk katılanlar İskoçya’dan Findhorn, ABD ’den Tenessee Çiftliği, Almanya ’dan Lebens- garten Steyerberg, Avustralya ’dan Crystal Waters, Rusya’dan Ecoville Petersburg, Macaristan’dan Gyurufu, Hindistan ’dan Ladakh projesi, Danimarka’dan Sürdürülebilir Topluluklar Birliği oldu. 

* Ekoköylerde, genel olarak birey ve bireyin mutluluğu, topluluğun huzurunun ve refahının gerisine bastırılmama anlayışı hâkimdir. Birey önemli olduğundan, kimse istemediği işi yapmak zorunda kalmaz, her birey kendi yeteneklerine, tercihlerine uygun işlerle uğraşır. 

* Paraya ve paranın güç ve iktidarın sözde taşıyıcısı olmasına karşı da duruş sergilendiğinden bazılarında alternatif olarak topluluğa özel ‘değişim aracı’ kullanılmaktadır. ÖrneğinHindistan ’daki, dünyanın en büyük ekolojik köylerinden Auroville’de ikamet edenlere çalışmaları karşılığında para yerine, doğal ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda kart verilir. 

* Barınma ihtiyacı doğal malzemelerle inşa edilen yapılar kullanılır. Toprakla uğraşmaktan keyif alanların ürettiği ürünler, ihtiyaca göre dağıtılır. Ekolojik bina yapımında kimyasal cilalar, alüminyum, formaldehit içeren yapı malzemeleri, sentetik boyalar kullanılmaz. En gözde yapıları saman evlerdir. 

* Temel maddelerden su için fatura ödemek gereksizdir; zira su doğanın en kutsal armağanı olarak derelerden akar, gökyüzünden yağmur yoluyla iner. Yağmurla inen suyun köye yetecek kadarı su toplama havuzlarında toplanır, doğal filtreleme yöntemleriyle içme suyu olarak köylülere sunulur. Suyun kalanına, insanların yaşam alanlarını paylaştıkları diğer canlıların yaşadığı doğaya, derelere, yer altı sularına, vadilere can vermesi için dokunulmaz. 

* Derelerin ve vadilerin elektrik üretimi pahasına yok edilmesine, oradaki canlıların evsiz bırakılmasına gerek yoktur. Zira yazın klima etkisi yapan taş, tuğla, kil ve benzeri akılcı ve doğal malzemeler ile yapılan yaşam alanları, soğutma alanları ve ortak mekânlar serin mi serin olurken, kışın da aynı malzeme ısınma için çok büyük miktarlarda enerji harcanmasına gerek olmadan mekânların ısınmasını sağlar. 

* Aydınlatma ve diğer geçici elektrik ihtiyacı için gereken az miktarda enerji ise bioyakıttan (organik atıkların enerjiye dönüştürülmesi sistemi) ve güneş panellerinden, rüzgâr türbinlerinden elde edilir. Aydınlatmanın büyük bölümü, güneş pilli aydınlatıcılardan ve doğal malzemelerin ışık veren özelliklerinin kullanılması yoluyla da sağlanıldığı ekoköyler oldukça fazladır. 

* Kimi ekoköylerde okul binası dahi yoktur. Eğitimin dört duvar arasında, ders saatlerine bölünmüş, tek tip kıyafetli ‘öğrenci işçilerden’ oluşan, başlarında daha yüksek rütbeli birilerinin verdiği programı öğrencilerin beynine kazımakla yükümlü bir ‘eğiticinin’ olduğu, zil seslerinin militarist ezgiyle kimin ne yapması gerektiğini belirlediği bir düzende yürümesi gerektiğine inanılmaz. Alternatif eğitim modelleri geliştirilmiştir. (Ülkemizde ‘Başka Bir Okul Mümkün’ girişimi benzer alternatif eğitim modeli geliştirmeye çalışıyor.) Eğitimin hayat boyu sürdüğü anlayışı esas alınır, kimse öğrenmek istemediği bilgileri almak zorunda değildir, doğadan ve doğadan öğrenme esası benimsenir. 

* Ekoköylerin ilkelerinden biri kaynakların doğru kullanılmasıdır. Tek kullanımlık malzeme olmaz, atık yoktur. Ya atık çıkarmayan malzeme kullanılır veya çıkan atıklar değerlendirilir. Çürümüş yapraklar, yemek yaparken çıkan organik atıklar, yumurta kabukları vs. çöpe gitmez, gübre olarak kullanılmak üzere muhafaza edilirler. Organik atık fazlaysa bioyakıt elde edilir. Bazı ekoköylerde merkezi bir çamaşır-bulaşık makinesi bulunur. Doğaya zararlı deterjan gibi temizlik maddeleri yerine bunların organik eşlenikleri kullanılır. Sadhana Forest’da ‘neem’ adlı ağacın yaprakları dezenfektan olarak kullanılmaktaydı. 

* Ulaşımda bisiklet esastır. Uzak mesafeler için kimileri toplu taşım servisleri kullanırken bazıları tek veya iki araba alarak topluluğun koordineli şekilde ulaşımını sağlar. 

* Sadhana Forest’ta alternatip tıp, homeopati uygulanır. Zararlı kimyasallar içeren ve yan etkiye neden olma ihtimali yüksek endüstriyel ilaçlar zorda kalınmadıkça kullanılmaz. Doğal şifa ürünleri yetiştirilir. 

* Ekoköylerin bazıları toprak satın alıp bir köye yerleşmiş, bazıları arazi işgaliyle ekoköy oluşturmuştur. Bazıları sadece tarım ve hayvancılık yaparken, bazıları ekoturizmden gelir sağlıyor, kimisi ekolojik kurslar düzenliyor. Ancak para ilişkileri ekoköylerin karşılaştığı en önemli sorun. Zira paraya bakış sorgulanırken aynı anda gelir elde etme zorunluluğu ciddi çatışmalar yaratabilmekte.

Van Gölü'nde bilim insanları tarafından yapılan araştırmaların sonucunda bir canlı türü daha tespit edildi


Van Gölü'nde yeni canlı türü



Kefali balığı ile onların besin kaynağı olan planktonların yaşadığı sanılan gölde bilim insanları, yaptıkları araştırmalarla bilim literatürüne ilk defa girecek olan ve boyu 1.5-2 santimetre arasında değişen yeni bir canlı türünün varlığını ortaya çıkardı. 

1.5 yıl boyunca Van Gölü'nün 35 ayrı noktasında araştırmalarını sürdüren Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Arslan, bu canlının da İnci Kefali gibi endemik bir tür olduğunu belirterek, " Van Gölü'nde yaşayan bir solucan türü daha tespit ettim. Bizim burda tespit ettiğimiz solucan türü yine Van Gölün'e özgü endemik bir tür solucan. Gözle rahat bir şekilde görülebiliyor." dedi. 

"BU CANLI TÜRÜNE 'ENCHYTRAEUS VANII' ADINI VERDİM" 


Bilim dünyasında her canlının aynı insanlar gibi bir adı ve bir soyadı olduğunu söyleyen Doç.Dr. Naime Arslan, şöyle devam etti: "Yeni bir tür bulunduğunda isimlendirme ya bir kişinin soyadına atfen ya da canlının yaşadığı yere atfen verilebilir. Bu solucan da sadece Van Gölü'nde yaşadığı için bu türe 'Enchytraeus vanii' adını verdim. Böylece Van Gölü'nün ikinci bir endemik türü oldu." (aa) 

Cennet ada dev bir çöplük olma yolunda


Cennet ada dev bir çöplük olma yolunda



Maldivler deyince akla cennet gibi bir tatil mekânı gelir. Ancak adalar şu sıralar çöp sorunuyla karşı karşıya. Adaların temel geçim kaynağı haline gelen turizm yüzünden her gün 330 ton atık çıkıyor. Ülkeye gelen ziyaretçiler günde 3.5 ton atık üretiyor. Çöpler günlük olarak Thilafushi’ye gemiyle taşınıyor ve burada ayrıştırılarak adanın çevresindeki değişik bölgelere gönderiliyor. Yetkililer turistlerin yarattığı çöp miktarıyla baş edemez hale gelince, 1990’ların başında Thilafushi’yi bir çöp adasına çevirmiş. Ama ‘Çöp adası Thilafushi’deki çöplerin de denize taşmaya başlamasıyla Maldivler sahillerinde tehlike çanları çalmaya başladı. Çevre aktivistleri soruna bir çözüm bulunamayacağı kanısında. 
35.000 kilometrekarelik bir alana yayılmış 200 ada ve 99 tatil köyüne sahip olan ülke, yılda bir milyon turist çekiyor. Bu rakam Maldivler’in nüfusundan fazla. Hükümet önlem almakta geç kalmış durumda. Artık atıklar Thilafushi yerine Hindistan’a gönderiliyor. Bunun yarattığı en büyük zarar zehirli metallerin denize karışma ihtimali. Thilafushi’de kötü koşullarda çalışan Bangladeşli işçiler ise işsizlik sorunuyla karşı karşıya.

Burdur Gölü yok olmasın


Tarkan: Burdur Gölü yok olmasın



Son 35 yılda üçte biri kuruyan Burdur Gölü’ne dikkat çekmek isteyen Tarkan, yapılan çalışmaları yerinde incelemek için Burdur’a gitti. Doğa Derneği Başkanı Güven Eken ’in de eşlik ettiği ünlü sanatçı, gezi sırasında ‘Göl Yoksa Burdur Yok’ yazılı tişörtüyle dikkat çekerken, “Bu muhteşem güzelliğin yok olma sürecinde olduğunu bilmek büyük üzüntü ve acı veriyor” dedi. Göldeki çekilmenin ekolojik hayatı olumsuz etkilediğini söyleyen ve su seviyesinde azalma olduğunu ifade eden Tarkan, gölün yok olmaması için yürütülen çalışmalara destek istedi. Yetkililerden Burdur Gölü’nün kurumaması için birlikte mücadele sözü alan sanatçı, Burdur Gölü’nün hızla kurumasının sadece göl ve çevresinde yaşayan canlılar için değil, Burdur halkı için de hayati bir sorun olduğunu ifade ediyor. Konuyla ilgili konuşan Güven Eken ise Burdur Gölü’nün bugüne kadar üçte birinin kuruduğunu belirtirken, önlem alınmadığı takdirde 2040 yılına kadar Burdur Gölü’nün yok olacağına işaret ediyor.

İspanya'da son 20 yılın en büyük yangını


İspanya'da son 20 yılın en büyük yangını
Valencia özerk yönetimi yetkilileri tarafından verilen bilgilerde, yangını söndürmek için 1350 kişinin mücadele ettiği, 40 uçak ve helikopterin çalışma yaptığı belirtildi



MADRİD - İspanya 'nın doğusundaki Valencia bölgesinde, iki farklı alanda çıkan ve henüz kontrol altına alınamayan yangınlarda 50 bin hektar ormanlık alan zarar gördü. 

Valencia'daki Dos Aguas ve Andilla bölgelerinde çıkan ve 3 gündür devam eden yangınlardan dolayı yaklaşık bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. 

Valencia özerk yönetimi yetkilileri tarafından verilen bilgilerde, yangını söndürmek için 1350 kişinin mücadele ettiği, 40 uçak ve helikopterin çalışma yaptığı belirtildi. Valencia'daki son 20 yılın en büyük yangınının söndürülmesine askeri birliklerin de yardımcı olduğu açıklandı. Rüzgarın yön değiştirmesinin yangını söndürme çalışmalarını zorlaştırdığı ifade edildi. 

Bu arada Valencia özerk yönetim hükümeti sözcüsü Serafin Castellano, ekonomik krize karşı alınan tedbirler kapsamında yangınla mücadele bütçesinde bu yıl 15 milyon avroluk kesinti olduğunun altını çizerken, her şeye rağmen uyarı ve yangın söndürme önlemlerini güçlendirdiklerini söyledi. 

Öte yandan İspanya Başbakanı Mariano Rajoy'un, Valencia özerk yönetimi başkanı Alberto Fabra'ya telefon ederek, “hükümet olarak, her türlü yardımı vermeye hazır olduklarını” söylediği kaydedildi.(aa)