21 Haziran 2011 Salı

TÜRKİYEDEKİ FIRTINALAR





Hemen her ülkede olduğu gibi, ülkemizde de halk arasında hızlı esen rüz­gârlara fırtına denilmektedir. Çoğu zaman metorolojide de bu anlamda kulla­nılmakla beraber, fırtınayı belirli bir hıza (63 km/saat veya daha fazla) ulaşan kuvvetli rüzgârlarla birlikte şiddetli yağışların ve diğer bazı önemli hava olayla­rının görüldüğü bir hava sistemi olarak tanımlamak daha doğrudur.
   Matematik konumu bilinen, hava kütleleri, basınç yapılan ve rüzgâr sis­temleriyle olan ilişkileri ile yerel fizikî coğrafya özellikleri nedeniyle Türkiye, kuvvetli rüzgârların yanında fırtına sistemlerinin de sıkça görüldüğü bir ülke­dir.
   Türkiye, Akdeniz havzasında yer alması ve etrafındaki denizler nedeniyle denizel, orografik yapısı ve denizden olan ortalama yüksekliği nedeniyle de ka­rasal özelliğe sahiptir. Ayrıca parçalanmış topografyası kısa mesafeler arasında­ki yükselti farkını arttırmaktadır.
   Bunun için deniz-kara, dağ-vadi arasındaki ısınma farkından ortaya çıkan, alçak ve yüksek basmç yapılarına bağlı olarak oluşan, yerel ve süreli rüzgârlar hemen her yerde ve her zaman görülebilmektedir.
   Bu rüzgârlar, zaman zaman yerel topografik özelliklere bağlı olarak, çok hızlı esmekte ve fırtına olarak tanımlanan hava sistemlerindeki rüzgar hızma ulaşabilmekte hatta bu değerleri aşabilmektedir. Nitekim ortalama rüzgârlı gün sayısı ile yıllık ortalama kuvvetli rüzgârlı günler sayısını gösteren grafikler ince­lendiğinde, Türkiye'nin rüzgâr potansiyelinin büyük olduğu görülür.
   Ancak burada kasdedilen rüzgarlar yukarıda sözü edilen yerel ve sürekli kuvvetli rüzgârlar değildir. Bunlar saatteki hızı 63 km veya daha fazla olan rüz­gâr ile birlikte, kuvvetli metorolojik olayların görüldüğü, zaman zaman doğal afete dönüşebilen hava sistemleridir.
b. Türkiye'de Görülen Fırtına Tipleri:
   Türkiye'de Tropikal fırtınaların dışında, bazıları çok küçük boyutta da olsa, hemen her tür fırtına, orta kuşağın cephesel siklonik fırtınaları, şimşekli gök gürültülü fırtınalar, tornadolar-hortumlar görülmektedir. Ancak bu fırtınala­rın çok büyük bir kısmı, başka bir yerde oluştuktan sonra belirli bir yol katederek geldiklerinden, küçük ve orta boyutta olan fırtınalardır. Bunlar özellikle de kışın daha sık görülmektedir.
Orta Kuşağın Cephesel-Siklonik Fırtınaları:
   Fırtına türleri içinde değişik bölgelerde farklı nedenlerle oluşarak soğuk mevsimde Türkiye'yi etkileyen orta kuşağın cephesel fırtınaları (siklonları), en sık görüleni ve en etkili olanıdır. Bu tip fırtınaların ilki Atlas Okyanusu'nun ku­zeyinde, İzlanda Adası civarında kutbi cephenin hareketlerine bağlı olarak olu­şan, doğuya ve güneye yönelerek, Avrupa'nın ve Akdeniz havzasının büyük bir bölümünü ve doğal olarak da Türkiye'yi Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz üze­rinden girerek etkileyen cephesel siklonik fırtınalardır.
   Akdeniz üzerinde, daha çok Cenova ve Adriyatik körfezinde oluşan ve kay­nak yerlerinden dolayı, Cenova ve Adriyatik depresyonları olarak anılan fı;rtı­nalar ile soğuk mevsimde batı ve orta Akdeniz'e kuzeyden gelen kutbi soğuk havayla güneyden gelen tropikal sıcak havanın karşılaştığı bölgede oluşan dep­resyonlar bu tip fırtınaların ikincisidir. Bunun için Akdeniz bir frontojenez (cephe oluşumu) ve siklojenez (siklon oluşum) alanıdır. Ayrıca Alp dağları da bu siklonların oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Burada oluşan bu sik­lonlar doğuya yönelerek batı bölgelerimizden başlamak üzere bütün yurdumu­zu da etkileyen fırtına sistemleridir.
   Bu tip fırtınaların üçüncüsü, Sibirya üzerinden Toros dağlarını aşarak gelen soğuk kutbî hava ile, doğu Akdeniz üzerinde bulunan ılık ve nemli havanın karşılaşmasıyla oluşan depresyonlar ve Batı ve Orta Akdenizden gelen Doğu Akdeniz Cephesel Siklonik Fırtınalarıdır. Bunlar da, güney kıyılarımız ile doğu ve güneydoğu bölgelerimizde çok etkili olan, kuvvetli rüzgârla birlikte yoğun yağış (yağmur, kar) bırakan fırtına sistemleridir.
   Yukarıda kaynak yerleri ve kısaca oluşum mekanizmaları açıklanan bu fır­tınaların büyük bir kısmı, atmosferin genel dolaşımına uygun olarak Türkiye'ye ulaşmakta, farklı biçimde ve şiddette atmosferik olaylara neden olmaktadır. An­cak bunların Türkiye üzerindeki olumsuz etkileri, fırtınanın kaynak bölgelerin­deki şiddetine, izledikleri yolun uzunluğuna, geçtikleri yerlerin topografik özelliklerine, kara ya da deniz üzerinden geçmelerine bağlıdır.
   Bu tip fırtınaların etkisiyle ülkemizde, çok şiddetli rüzgârlara ve kuvvetli yağışlara bağlı olarak oluşan, deniz kabarması, sel, çığ, tipi, ve heyelan gibi olayların sonucunda büyük can ve mal kayıplarının görüldüğü afetler yaşan­maktadır. Ancak bu atmosferik tehlikelerin afet haline dönüşmesinde insanla­rın çeşitli etkinliklerinin de çok önemli bir etken olduğunu belirtmek gerekir.
   Bu fırtına sistemlerinin hemen hepsi önemli ve tehlikeli hava olaylarına ne­den olurken bunların içinde, Akdeniz depresyonlarının ayrı bir önemi vardır. Çünkü bunlar, kuvvetli rüzgârlarla ve taşıdıkları bol nemin neden olduğu şiddetli yağmur ve kar sağanağı türü yağışlarla Karadeniz bölgesi dışında bütün bölgelerimizde büyük afetlerin yaşanmasına neden olmaktadır.
   Örneğin, 4 Kasım 1995 tarihinde görülen fırtınada, İzmir'de 3 saat 54 daki­kalık süre içinde, metrekareye 100 kg'den fazla yağış düşmüş, rüzgârın hızı 85 km/saate ulaşmıştır. Yaşanan sel, taşkın ve su baskını olayında 322 konut yıkıl­mış, 1000 bina zarar görmüş 63 kişi yaşamını yitirmiş, çok büyük ekonomik ka­yıp yaşanmıştır. Yine 2001 Aralık ayında Akdeniz Bölgesini etkileyen bu tür fır­tınada Antalya ve Mersin'de etkili sel olayları yaşanmış, büyük mal ve can ka­yıpları görülmüştür.
   Ülkemizde etkili olan ve yukarıda açıklanan bu tip fırtınalar, fırtına sistemi içindeki, en şiddetli ve etkili rüzgârın yönüne göre, Karayel, Lodos ve Poyraz fırtınaları olarak adlandırılmaktadır.
   Karayel fırtınası; kutbî cephe ve bunlarla ilişkili depresyonlardır. Balkan­lardan ve Karadeniz üzerinden kuzeybatılı akışlarla Türkiye'yi etkileyen bu sistemde çok soğuk havanın yanında hızı 80-85 km/saat arasında değişen kuv­vetli rüzgârlar görülür. Trakya, Marmara ve Batı Anadolunun kuzeyi ile yurdun iç kesimlerinde, kuvvetli ama çok uzun sürmeyen yağışlar etkilidir. Yağış­lar kıyılarda yağmur, iç kesimlerde kar şeklindedir. Özellikle bu tip fırtınalar, Trakya, Marmara, Karadenizin iç ve kıyı bölgelerinde çok kuvvetli rüzgâr ve yoğun kar yağış nedeniyle değişik türde ve boyutta afetlerin yaşanmasına ne­den olmaktadır.
   Lodos fırtınaları; yine kutbi cephenin akdeniz üzerine inmesiyle görülen veya Akdenizde oluşan ve genellikle Türkiye'yi güneybatı yönünden esen kuv­vetli rüzgârlarla etkileyen cephesel depresyonlar (siklonlar)dır.Bu tip fırtınalar, Türkiye'nin büyük bir bölümünde, özellikle de Ege, Mar­mara ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde, hızı 90-100 km/saate ulaşan şiddetli rüzgâr ile birlikte, çok kuvvetli gök gürültülü sağanak yağışlara neden olmaktadır. Bu fırtına süresince mevsime göre, nisbeten ılık bir hava yaşanırken, kıyılarda sel ve taşkınlara neden olabilecek nitelikte çok kuvvetli sağanak şek­linde yağmur, iç kesimlerde ve yükseklerde yoğun kar yağışları görülür. Bunun yanında, belirli yerlerde daha önce büyük örtü oluşturmuş karın, bu fırtınanın getirdiği ılık ve yağışlı hava sonucunda erimesiyle de, yine sel, çığ ve heyelan gi­bi doğal afet görülebilir.
   Kışın, poyraz fırtınaları olarak adlandırılan fırtınalar ise; Sibirya oluşumlu, çok soğuk ve kuru karasal kutbî hava kütlelerinin, kuzey ve kuzey doğulu akış­larla (sibirya antisiklonu ile) Doğu Akdeniz'e inmesi ve nemli tropikal hava küt­lesiyle karşılaşması sonucu oluşan, cephesel depresyonlarla ilişkilidir. Bu fırtına sisteminde en şiddetli rüzgârlar, yurdun büyük bir bölümünde kuzey, kuzey­doğu yönlerinden oldukça soğuk olarak eseR. Bu akışlara bağlı olarak doğu Akdenizde oluşan alçak basınç ve cephe sistemlerinin kuzeydoğuya hare­ketiyle, Lodos fırtınasına dönüşen fırtına ülkemizin özellikle, Akdeniz ile Gü­neydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yoğun yağışlara neden olur. Kıyılar­da şiddetli gök gürültülü sağanak yağışlar ve hızı çok yüksek değerlere ulaşan rüzgârlar görülürken, iç kesimlerde tipi şeklinde yoğun kar yağışı hakimdir. Bu­nun sonucunda büyük boyutta doğal afetler sel, çığ, heyelan v.b. yaşanabilir.
Gök Gürültülü Sağanak Yağışlı Fırtına (Oraj) lar:
   Türkiye'de görülen ikinci tip fırtına şimşekli, gök gürültülü sağanak yağışlı fırtınalar'dır. Bunlar daha önce açıklandığı gibi yerel özelliklere bağlı olarak, çok çabuk gelişen konvektif fırtına sistemleridir. Anî olarak başlayan ve kısa sürede bol miktarda su bırakan yağışlarla oluşan sel ve taşkınlar ile yıl­dırım ve büyük hızlara erişebilen rüzgâr büyük can ve mal kayıplarına neden olabilmektedir.
   Bu tip fırtınalar, siklonik fırtınalara bağlı olarak görülebildiği gibi, ülkemi­zin fizikî coğrafya özelliklerine bağlı olarak da, çok sık görülmektedir. Hatta Türkiye orta kuşak ülkeleri arasında, orajların en sık görüldüğü ülkelerin başın­da gelmektedir. Çünkü Türkiye hem denizel hem de karasal özelliğe sahiptir. Aynı zamanda cephe hareketlerinin ve bunlarla ilgili depresyonların da sıkça görüldüğü bir ülkedir. Yine, yerel orajların oluşumunda, çok önemli bir etken olan uygun orografik yapıya sahiptir. Bu nedenlerden dolayı, atmosferin aşağı kısımlarındaki sıcak ve nemli havanın anî olarak yükselmesi için, uygun koşullar vardır. Yani denizler üzerinden gelen nemli ve sıcak hava, hemen kıyı­dan itibaren yükselen dağlar üzerinde ya da bir soğuk cephe üzerinde yüksele­rek orajlara neden olabilmektedir.
   Yine karasallık özelliği nedeniyle, geçiş mevsimlerinde (ilkbahar, yaz baş­ları sonbahar sonlan) yere yakın seviyelerdeki hava çok ısınmakta ve etrafında­ki havaya göre yoğunluğu azalmaktadır. Bunun sonucunda bu kısımlardaki ha­va hızla yükselmekte ve belirli bir seviyede yoğunlaşarak dikey gelişimli kümü­lüs (Cu) bulutları, eğer yükselme hızı fazlaysa, kümülonimbus (Cb) bulutları oluşmaktadır. Bu bulutların gelişmesiyle de kuvvetli orajlar görülebilmektedir.
   Sonuç olarak, ülkemizin her bölgesinde, hemen her termik hava akımlarıy­la, hem de nemli ve sıcak havanın cephe sathı boyunca ya da bir yükselti nede­niyle yükselmesiyle oluşan, orajlar görülmektediR.
   Orografik orajlar daha çok kıyı bölgelerimizde görülürken, termik orajlar kuvvetli karasallık özelliğine sahip iç ve doğu bölgelerimizde etkili olmaktadır. Cephesel orajlar ise hemen her bölgemizde görülen fırtınalardır.
   Ülkemizde görülen orajların büyük bir çoğunluğu, termik kaynaklıdır. Bu nedenle bunlar, daha çok sıcak dönemde, özellikle de nemli-ılık ilkbahar ayla­rında; şiddetli rüzgâr, şimşek, gökgürültüsü, yağmur ve dolu sağanağıyla bir­likte görülür. Bunlara soğuk mevsimde, atmosferin alt ve üst seviyeleri arasın­daki sıcaklık farkı az olduğu için (kararlı hava kütleleri) oldukça seyrek olarak rastlanır. Bu mevsimde görülen orajlar ancak kuvvetli soğuk cephelerle ilişkili olarak oluşmaktadır.
   Orajlar, deniz üzerinde çoğunlukla kışın ve geceleyin, karalar üzerinde ise, yazın ve gündüzün daha sık görülmekte ve daha etkili olmaktadır. İlkbahar ve sonbahar aylarında kuzeyden gelen serin hava, Karadeniz üzerinden geçerken ısındığından ve nem aldığından, Karadeniz bölgesinde orografik orajlar görü­lür. Yine Azor antisiklonunun hareketine bağlı olarak gelen kuzeyli akımların, Karadeniz dağlan üzerinde yükselmesiyle de bu bölgede yaz boyunca, bu tip fırtınalara çok sık olarak rastlanır.
   İç Anadolu'da ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin birçok yerinde mayıs, haziran ve temmuz aylarında oluşan termik kaynaklı orajlar, kuvvetli sağanaklar ve şiddetli rüzgârlara bağlı olarak sel ve taşkın gibi olumsuz olaylara neden ol­maktadır.
   Akdeniz kıyı bölgeleri başta olmak üzere bütün kıyılarımızda, cephesel fa­aliyetlerin yanında, orografik nedenlerlede, kışın deniz üzerinden gelen nemli ve ılık havanın yükselmesiyle bu tip fırtınalar görülmektedir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder