30 Mart 2011 Çarşamba

2011 YGS SORULARI VE CEVAP ANAHTARI







2011 YGS SORULARI

2011 YGS CEVAP ANAHTARI

Azak Denizi







Azak Denizi , Karadeniz'in kuzeydoğusunda yer alan deniz.
Yüzölçümü 37.700 km² olan Azak Denizinin uzunluğu 240 km genişliği ise 135 km'dir. Azak Denizi Kerç Boğazı ile Karadeniz’e bağlanır. Azak Denizinin kıyıları alçaktır. Don ve Kuban nehirleri bu denize dökülür.
Tuzluluk derecesi düşük olan Azak Denizi, aralık ayından mart ayına kadar donar. Azak denizinde bol balık vardır. Kışın buzlar delinerek balık avlanır.

26 Mart 2011 Cumartesi

Toros Dağları







Demirkazik Crest of Aladag Mountains in Nigde Turkey.jpg
Akdeniz Toros Dağları , Türkiye'nin Akdeniz kıyılarına paralel olarak, Rodos Adası'ndan Suriye sınırına kadar yaklaşık 2.000 kilometrelik bir dağ zincirinden oluşmaktadır. Bu zincirin en yüksek noktası 3767 metrelik Kızılkaya zirvesidir. Toros Dağları bir sıradağ çeşididir. Torosların bu bölgesi Aladağlar adıyla anılmaktadır.
Antalya'dan Suriye'ye kadar uzanan bir dağdır. Dağın Seydişehir ilçesi yakınlarında boksit çıkarılmaktadır. Toroslar batı, orta ve doğu toroslar olarak 3'e ayrılır.

Libya







Libya çok büyük bir yüzölçümüne sahip olmasına rağmen nüfusun tamamına yakının kıyı bölgelerde yaşar. Örneğin; Trablus ve Sirenayka'da km²'ye düşen insan sayısı 50 iken ülkenin geri kalanında, km²'de 1 kişinin altına düşer. Ülkenin büyük ölçüde çöllerle kaplı olmasından dolayı, ülke yaşayanların %90'ı kıyı şehirlerinde yaşamaktadır. Ülkeyi kaplayan çöllerin büyüklüğünü, bütün ülkedeki alanda km² 'ye düşen insan sayısının 3,6'ya düşmesinden anlaşılabilinir. Tarımsal faaliyetlerin imkansız olduğu çöllerle kaplı Fizan'dan ziyade halk Trablus ve Sirenayka bölgelerinde yaşamaktadır.
Bütün nüfusun %90'ı, ülke topraklarının sadece %10'unda yaşamaktadır. Ülke toplam nüfusun un %88'i şehirde yaşamaktadır ve çoğunluğu üç büyük şehir olan Trablus, Bingazi ve El Bayda'da bulunmaktadır.6,5 milyon civarındakiLibya nüfusunun yaklaşık yarısı '15 yaşından' küçüktür. 1984 yılında dünya çapındaki en büyük nüfus artış hızına ulaşan Libya'da, yıllık doğum oranı %4 olarak tespit edilmişti. 1984;'de 3,6 milyon olan ülke nüfusu 1964'de 1,54 milyondu.
Ömer Muhtar
Libya halkının etnik unsurlarını öncelikle; Araplaşmış Berberiler, Türkler, Saf Arap ve çöl kabilelerinden oluşan Bedeviler ileTuaregler oluşturmaktadır. Ayrıca az sayıda Sahara altı siyahlarından olan Sahiller ile Tobular da mevcuttur. Ayrıca ülke çok sayıda Orta Afrika'dan göçmen barındırmakta ve ayrıca çok sayıda Mısırlı göçmenler ülkede yaşamaktadır. 2011'de tahminlere göre 60.000 Bangladeşli, 30.000 Çinli, 30.000 Filipinli Libya'da çalışmaktadır. Libya'da yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı yaklaşık olarak 25.000'dir , fakat ataları Türk olanların sayısı 80.000'dir.
Libya'nın resmi dili arapça olduğu gibi, halk arasından da %80'in üzerinde bir oranla Arapça, Arapça'nın Ağız ve Lehçeleri konuşulmaktadır. Ülkenin geriye kalanı olan %20'si ise Berberi Dili olan Tamazight dilini konuşmaktadır. İngilizce ve İtalyanca büyük şehirlerde konuşulmaktaysa da, İtalyan esaretini yaşamış yaşlıların büyük çoğunluğu İtalyanca bilmektedir.
Libya
  Akdeniz kıyısında, doğusunda Mısır, batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad, güneydoğusunda Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afrika ülkesidir.
Ülkenin adı olan 'Libya', eski Mısırlılar'ın Nil'in batısında yaşayan Berberiler için kullandıkları Lebu sözcüğünden gelmektedir. Sözcük eski Yunanca'ya 'Libya' olarak geçmiştir.

Antalya







Lupus-Collage Antalya.png
Antalya, Akdeniz Bölgesi'nde yer alan Antalya şehrinin aynı ismi taşıyan merkez ilçesidir.
Antalya, Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden biridir. Doğası, palmiyelerle sıralanmış bulvarları, geleneksel mimarisini korumuş merkezi Kaleiçi ve büyük ölçekli turizm yatırımları ile Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Antalya aynı zamanda, Türkiye'nin büyük ölçekli göç alan kentlerinden biridir.
2010 yılı verilerine göre Antalya şehir merkezinde 502.491 erkek, 498.827 kadın olmak üzere toplam 1.001.318 kişi yaşamaktadır. 
Antalya, Akdeniz Bölgesi'nin batısında yer almaktadır. İl merkezi kuzeyinde Burdur, doğusunda Serik, güneyinde Akdeniz, batısında ise Korkuteli, güneybatısında ise Kemer sınırları ile çevrilidir.
Akdeniz ikliminin bitki örtüsünü olan maki türü bitkiler Antalya'nın da bitki örtüsünü oluşturur. Batı Torosların güneyi ile Akdeniz arasında kalmış bir bölümde bulunmaktadır. Şehrin yukarı kısımlarında kızılçamlar görülür.
Antalya'dan geçen tek akarsu şehrin doğusundaki Aksu Çayı'dır. Bu akarsuyun üzerinde Düden Şelalesi de bulunmaktadır.
Antalya ili iklimi genel olarak Akdeniz iklimine girmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı olarak ifade edilen iklim tipi diğer bir değişle mutedil deniz ve sıcak deniz iklim sınıfına girer, daha iç kesimlerde ise soğuk ve yarı-kara iklim tipi görülmektedir. Yazın ortalama sıcaklık 30—34 derece arasındadır. Ocak ayında ise sıcaklık ortalama 9—15 derece arasında değişir. Şehirde kar yağması ve don gibi meteorolojik olaylar hemen hemen hiç olmaz.
İlde yıllık ortalama nispi nem %64 civarındadır.Antalya’nın kıyı bölgesinde yazlar hem uzun hem de sıcaktır. Kışlar bile ılığa yakın serinlikte geçer. Yazın hiç görülmeyen yağmur, Aralık, Ocak ayları ile çok nadir olarak ilk ve sonbahar aylarında sağanak halinde yağar. Yılın ancak 40—50 günü kapalı ve yağışlıdır. Antalya, yılda ortalama 300 güneşli günü, 18.7 derece yıllık sıcaklık ortalaması ile yılın 12 ayı turizm hareketlerine açık, ender bölgelerden birisidir. Yılın en az dokuz ayı denize girilebilir. Bitki örtüsü ise Akdeniz iklimi'nin getirdiği maki adlı kısa ve her mevsim yeşil ağaçlardan oluşur.
Antalya 1927’de yapılan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk nüfus sayımında nüfus büyüklüğü açısından 63 il arasında 29 sırada yer alıyordu ve kilometrekareye düşen kişi sayısı 1927'de yaklaşık 11 idi.
1960'lı yıllarda başlayan köyden kente göç dalgası, 1985 yılındaki sayımlarda kent nüfusunun köy nüfusunu geçmesiyle devam etmiştir. Antalya'nın nüfus bakımından şu an kalabalık olması da 1960'dan sonraki dönemdeki göçlerden kaynaklanır. Antalya dışından gelip Antalya'da çalışan tarım işçileri zamanla Antalya'ya yerleşmiş ve bu durum Antalya'da kontrolsüz bir şehirleşmeyi beraberinde getirip, çok hızlı bir gecekondulaşmaya sebep olmuştur. Bu gecekondulaşma özellikle Kepez ilçesinde kendini göstermiş olup bölgenin hala çözülmeyi bekleyen sorunları arasındadır.
Antalya nüfusundaki bu artış 1980—2000 yıllarında turizm sebebiyle artmaya devam etmiştir. Turizm ile Antalya dış ülkelerden göç aldığı gibi sektörün büyümesi ve iş imkânlarının artmasıyla beraber Türkiye'nin diğer şehirlerinin yanında kendi ilçe ve köylerinden de göç almaya başlamıştır. ve Antalya bu sebeplerin bir araya gelmesiyle beraber Türkiye'nin en çok göç alan illeri sıralamasında 2000 ve 2005 yıllarında birinci sıraya yükselmiştir.
Antalya'da 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus içinde işgücüne katılma oranı yüzde 60 olup, cinsiyete göre farklılık göstermektedir. Bu oran erkek nüfus için yüzde 73, kadın nüfus için yüzde 46'dır.

Dim Çayı







Dim Çayı: Antalya'nın Alanya ilçesi sınırlarında yer alan, merkezden 6 kilometre uzaklıktaki çay.
Toroslardan doğan çay yaklaşık 60 kilometrelik bir seyir izler. Bu seyrin son kısımlarına doğru Alanya ilçesinin turizminin hizmetine başlar. Yaz kış soğuk olan suyu özellikle yazın Akdeniz'in bunaltıcı sıcağından kaçmak isteyenler için ideal bir mekân teşkil eder. Paralel giden yola açılan pek çok lokanta ve çay bahçesi vardır. Ana yola yaklaşık 7-8 kilometre uzaklıktaki regülatörden sonra da bu lokantalar devam eder. Buradaki lokantaların ve piknik alanlarının bir bakıma ortak özelliği çay içine atılmış masalardır. Ancak mevcut baraj inşaatı nedeni ile çayın turistik amaçlı kullanımı gün be gün azalmaktadır. Çayın daha üst kısımları ise rafting amaçlı kullanılmaktadır. D.S.İ. tarafından çay üzerine sulama, içme suyu ve enerji amaçlı baraj inşaatı yapılmaktadır.

AKSU ÇAYI







Antik devirde adı Kestros olan ve o zamanlar gemilerin gidiş- gelişlerine uygun olan Aksu Çayı`nın debisi 140 metreküp/saniyedir. Isparta yakınlarındaki Akdağ (2.276) kalker kütlesi ile, kalker flişlerden oluşan Davras Dağı`ndan (2635) suyunu alan Aksu Çayı önce, güneydoğu doğrultusunda akar, Kovada Gölü`ne dökülüp yeraltı sularına karışarak ilerler. Aşağı Gökdere Köyü`nün güneyinde Eğridir Gölü`nün sularıyla birleşir. Daha sonra güneye doğru akıp kendinden daha büyük olan Göksu Deresi ile birleşerek oldukça hızlı akışlı bir ırmak olarak güneye iner ve ovada daha çok genişleyerek, Aksu Ovası`nı sulayarak denize dökülür. Uzunluğu 163 km.dir.

Manavgat çayı







Türkiye'nin rejimi (akış hızı) en düzenli akarsuyu günyaka Nehri, diğer adı ile emerye Irmağı'dır. Üzerinde iki tane baraj inşaa edilmiş olup (Oymapınar Barajı ve Manavgat Barajı) Türkiye enerji üretimine büyük katkılar sağlamaktadır.
Manavgat çayı; antik Melas, Akdeniz bölgesindeki akarsuyun uzunluğu 93 km.dir. Antalya körfezini doğudan çeviren Batı toros sıraları arasından doğan kolların birleşmesiyle oluşur. Güney batıya yönelerek dar ve dik yamaçlı kanyonlar arasından geçer, ünlü şelalesinin meydana getirir ve Manavgat ilçe merkezinin doğusunda alüvyal bir kıyı ovasında denize dökülür. Kar, yağmur ve karstik su kaynaklarıyla beslendiği için kuraklık olmaz. Üzerinde Oymapınar Barajı vardır.

Dünyanın en büyük yeraltı nehirlerinden Dumanlı 1 ve Dumanlı 2  Manavgat Irmağını beslemektedir.

Gelibolu


Gelibolu, Çanakkale'nin ilçesidir. Nüfusu 31.246'dir.
Kentin hangi yüzyılda ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ancak Troya kenti kadar eski olduğu varsayılmaktadır. Önceleri Critote olan kentin adı, Yunan koloni hareketi sırasında 'güzelşehir' anlamındaki Kallipolis olarak değiştirilmiştir. Bir diğer ihtimal de kentin adının bir galat yerleşimi olması nedeni ile Galliopolis isminden geldiğidir.
Günümüzde Fransa, Belçika, İsviçre ve Ren kıyılarını içine alan bölgeyi ele geçirmiş ve Romalılar tarafından bu bölgeye Galya, halkına da Galatlar adı verilmiştir.
Galatlar olarak adlandırılan bu savaşçı halk M.Ö. 281 yıllarında Trakya Krallığı'nın içinde bulunduğu bocalama döneminde Balkanlara, Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerinden de Anadolu'ya geçmişlerdir. M.Ö. 278 yılında Anadolu'da Sakarya ve Kızılırmak havzasını kapsayan bölgeye de 'Galatia' adı verilmiştir.
Ancak, kentin adının Galatlardan çok Yunanca "Güzel şehir" anlamına gelen Kallipolis'ten geldiği söylenmektedir. Osmanlı döneminde de bu isim Türk diline uydurularak Gelibolu olarak değiştirilmiştir.
Günümüzde dünyanın 12 yerinde Gallipolis veya Gallipoli adında yerleşim merkezi bulunmaktadır. Bunlar:
  • Kiklat adalarından Neksos adasındaki Gallipolis kenti
  • Muğla yöresinde, Gökova'daki Gelibolu köyü
  • Anapolis yöresinde
  • Makedonya'da
  • İzmit-Gemlik arasında eski bir kent
  • İtalya'nın en güneyinde Pouilles bölgesindeki Gallipoli kenti
  • Kalekarya'da
  • Suriye'de
  • Etolya'da
  • Kıbrıs'ta
  • ABD'nin Ohio eyaletinde bir nehir kıyısında
  • Çanakkale Boğazı'ndaki Gelibolu ilçesi.

12 Mart 2011 Cumartesi

Yeşil Burun Adaları

Konum
Batı Afrikaya dahil edilen Atlas Okyanusunda bir ada devlettir.İklimi ılıman ve kararlı sıcaklıklar ile aşırı kuraklık belirler. Yağışlar düzensizdir, periyodik kuraklıklara neden olur.Dağlık Rüzgarüstü Adaları erozyonun derin oluklar oluşturduğu sarp bir yapı gösterir. Adalar volkanik kökenlidir, çoğunlukla ova ve alçak bölgelerden oluşmuştur.Ülkenin en yüksek noktası Fogo Dağı 2,829 m 'dır.Tuz, bazalt kayalıkları, pozzuolana (silisli volkanik atıklar, su basınçlı çimento üretiminde kullanılır), kireçtaşı, kaolin, balık ülkenin başlıca doğal kaynaklarıdır.Uzun süreli kuraklıklar; görüntü kirliliği yaratan rüzgarlar; volkanik ve sismik aktiviteler ülke için tehlike yaratmaktadır.

Sahra Çölü


Sahra Çölü ya da Büyük Sahra Çölü, dünyanın en büyük sıcak çölü olup, Afrika'nın kuzeyinde, kıtanın ortası ile kuzeyini ayıran 9.000.000 km² büyüklüğünde dev bir çöldür. En büyük soğuk çöl ise Antarktika'dır. Sahra sözcüğü Arapça'daki "sahara" sözcüğünden gelme olup "çöl" anlamındadır.
2,5 milyon yıl yaşındadır. Yüzölçümü büyüklüğü Amerika Birleşik Devletleri'ni kaplayacak kadardır. Atlas Okyanusu kıyılarından Kızıldeniz kıyılarına kadar uzanır.
Erg adı da verilen kum çölü, genel kanının tersine bütün çölün yalnızca beşte birini kaplar. Onun dışında kalan yerler kaya ve molozlardan oluşur. Sahra'da Tibesti ve Ahaggar gibi, yükseklikleri 3.265 m'yi bulan dağlar da vardır. Buraları görece daha çok yağış alan ve göçebelerin yazın konaklamalarına elverişli yerlerdir. Buna karşılık Sahra'nın bazı yerlerine arka arkaya 10 yıl yağmur düşmediği olur. Yağışlar, mineralleri yıkayıp götürmediği ve bitkiler onları tüketmemiş olduğu için, çölün zemini mineral besinler açısından çok zengindir. Bunun için, uzun süreli kuraklığı atlatmayı beceren tohum taneleri kısa ve güçlü sağanaklar biçiminde yağan ilk yağmurlarda hemen kök salıp çiçek açar ve birkaç gün içinde olgunlaşır. Mineral bakımında zengin bu tabaka rüzgalarla dünyanın dört bir yanına dağılarak buradaki toprakları da zenginleştirir. Örneğin aslında toprağı mineral bakımında çok fakir olan Amazon bölgesi bu mineral takviyesi ile bitkiler için gerekli besini sağlar.Sahra çölünün batı kıyılarının iklimi iç kesimlerinden farklıdır.Bu sahalar nemli tropikal hava kütlesinin etkisi altındadır.Sahra çölünün batı kıyısının yıllık sıcaklık ortalaması 18 °C olup iç kesimlerden 5 °C daha düşüktür. Yine bu sahalarda karalardan denize doğru esen rüzgarlar ile üstte bulunan su kütlesi akıntılarla uzaklaşır ve altta bulunan soğuk su yüzeye çıkar.Ekvatora doğru yönelen bu soğuk su akımına humbolt ve benguela soğuk su akıntısı denir.İşte bu soğuk su akıntısı bi taraftan söz konusu bölgelerde sislerin oluşumunu sağlarken diğer taraftan havanın serinlemesine yardımcı olur. Sahra Çölü'nde ilk kez 18 Şubat 1979 tarihinde kar yağmıştır.

Kızıldeniz


Kızıldeniz Afrika ile Asya (Arap Yarımadası) arasında yer alan, Hint Okyanusu'na bağlı bir denizdir. Uzunluğu yaklaşık 2000 km olup, bazı kaynaklarda 1900 km. ya da 2350 km diye geçmektedir. Kuzeyde Mısır'daki Süveyş Kanalı ile doğal olmayan yoldan Akdeniz'e bağlanmıştır; güneyde ise Arap Yarımadası ucunda Babü'l Mendep(Bab el Mendeb) boğazı ile Hint Okyanusu'na bağlanır. Kızıldeniz kuzeyde Sina Yarımadası ile ikiye ayrılır; kuzeydoğuya doğru Akabe Körfezi, kuzeybatıda ise Süveyş Körfezi vardır.
Kızıldeniz'in adının, mevsimlik olarak çoğalma patlaması yaşayan Trichodesmium erythraeum adlı alg türlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ayrıca çevresindeki kıyılarda yer alan mineral bakımından zengin kızıl renkli dağlardan doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Denizaltı yaşamına ve üremeye elverişli sıcaklığa iye olduğundan çok sayıda deniz canlısı barındırmaktadır. Bunun sebebi ise zemindeki büyük sırtta oluşan yarık bölümün yeraltından gelen magma ile dolmasıdır. Bu lavlar cok fazla 1. üretici konumunda bulunan bitkisel planktonlar icin besin kaynagı oluşturmaktadır. Tuzluluk %040 ile oldukça yüksektir.

Kilimanjaro Dağı


Kibo summit of Mt Kilimanjaro 001.JPG
Kilimanjaro Dağı genelde sadece Kilimanjaro (1902'den 1918'e kadar Kaiser-Wilhelm-Spitze olarak adlandırılır), deniz seviyesinden 5.895 metre yüksekte Afrika'nın masif bir dağı. Kilimanjaro sönmüş bir stratovolkandır.
Tanzanya'nın kuzeydoğusunda bulunan Kilimanjaro, üzerindeki Kibo zirvesiyle, Afrika kıtasının en yüksek dağıdır. 1987 yılında, kendine özgü tabiatı,UNESCO tarafından Dünya Doğa Mirası olarak ilan edilmiştir.
Ekvator'un yaklaşık 340 km güneyinde bulunan Kilimanjaro, Tanzanya'nın kuzeydoğusunda, Dar es Salaam şehrinin yaklaşık 500 km kuzeybatısında ve Victoria Gölü merkezinin yaklaşık 560 km güneydoğusundadır. Kenya sınırına sadece birkaç kilometre mesafedeki Kilimanjaro, bu ülkenin başkenti Nairobi'nin yaklaşık 200 km güneydoğusunda kalır.

Mu Kıtası

Mu, sulara batmadan önce Büyük Okyanus'ta yer aldığı düşünülen varsayımsal kayıp kıtaya verilen addır.

Mu Kıtası varsayımının bilimdeki kabul derecesi

İlk kez J. Churchward tarafından ortaya atılan, geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüş veya bir varsayım olmaktan öteye gidememiştir. Türklerin
Mu Kıta sından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir

Churchward'un İddiası

Churchward'un iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır. Söylediğine göre, bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, Amerikalı jeolog William Niven'in Meksika'da ortaya çıkardığı tabletler üzerinde çalışmıştır. Churchward’a göre, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan, 19211923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet’te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward’a göre bu tabletler 15.000 yıl önce yazılmıştı.

Varsayımı savunanların görüşleri

Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir:
  • Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.

  • Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı.

  • Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.

  • Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür.

  • Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.

  • Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.

  • Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmakinanışına dayanıyordu.

  • Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir.

  • "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı'yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmıştır.

  • Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı.

  • Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.

  • Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür)

  • Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. ( B.Ruhselman’a göre)

    Genelde bu iddiaların herhangi birini destekleyecek arkeolojik veya antropolojik bulgu bulunmamaktadır. Mu dinine, kolonilerine (örneğin Uygur İmparatorluğu kolonisi fikri) ve Mu kıtasının nasıl battığına ilişkin iddialar Mu varsayımını savunanlar arasında da genel geçer kabul görmemiştir ve farklı düşünceler mevcuttur.