28 Eylül 2011 Çarşamba

Türkiyede Nesli Tükenmekte Olan Hayvanlar

Dünya’da ve Türkiye’de birçok canlı türü maalesef hızla tükeniyor. Aşağıda verilen isimler nesilleri tükenmekte olan hayvan ve bitkilerden sadece bazıları. İnsanlık olarak doğal dengeyi çok büyük bir tehlikeye atıyoruz. Nesilleri tükenmekte olan bu canlıların yok olması demek, sistemde bunlara bağlı olarak yaşamını sürdüren daha birçok bitki ve hayvan türünün de tehlikeye girmesi anlamına geliyor.

Doğal dengeyi bozmamak için her insan elinden gelen gayreti göstermek zorundadır. Bu dünya, bu canlılar bizimle birlikte var. Bu canlıların neslinin tükenmesi aslında bir anlamda insanlığın da tükenmesi demektir.

İşte Dünya’da ve Türkiye’de nesli tükenmekte olan hayvan türleri:


Dünyada Nesli Tükenmekte Olan Hayvanlar

Panda (Bambu Ayısı)
Kutup Ayısı
Penguenler
Kısa Gagalı Yunus 
Su samurları
 
 
Türkiyede Nesli Tükenmekte Olan Hayvanlar

Asya aslanı (Panthera leo persica)
Kafkas öküzü (Bison bonasus caucasicus)
Çita (Acinonyx jubatus raddei)
Kelaynak
Deniz kaplumbağaları
Akdeniz foku (Monachus monachus)
Telli turna (Anthropoides virgo)
Ceylan (Gazella gazella)
Yırtıcı kuşlar
İç su balıkları
Dağ horozu
Van kedisi
 
 
Nesli Tükenmekte Olan Bitkiler

Likya orkidesi (Ophrys Iycia)
 
 
Nesli Tükenmekte Olan İlginç Canlılar

Meksikalı yürüyen balık
Kuş yiyen örümcek
Islık çalan örümcek
Dev Çin semenderi
Dev su böcekleri
Dev Palouse solucanı
Dev hindistan cevizi pavuryaları
Deniz lalesi karidesleri
Honduraslı hayalet yarasaları
Ebe kurbağası
Ördek kurbağası
Cam kurbağa
Ayaklı amfibiler
Dev Komodo ejderi
Kagu
Kıllı burunlu kangurular
Çizgili tavşan



NESLİ TÜKENMEKTE OLAN HAYVANLAR


Nesli tükenmekte olan hayvanlar, hayvan ve bitkiler, nesli tükenmekte olan hayvanların resimleri, Türkiye’de ve dünyada nesli tükenmekte olan hayvanlar, bunların türleri, isimleri, bunlar hakkında bilgiler, ülkemizde hangileri var, listesi, koruma yolları, ülkemizde soyu tükenmekte olan hayvanlar, neden soyları tukenmekte gibi sorularınıza cevaplar içermektedir.

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN HAYVANLAR

PandaNesli tükenmekte olan hayvanlar, yok olma tehdidi altındaki hayvan türleridir. Bir türün tükenmekte olması demek,  sayılarının giderek azalıyor olması ve doğal ortamlarında onları tehdit eden unsurlar ortadan kaldırılmazsa yok olacakları anlamını taşır. Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) iki yılda bir yayımlanan kırmızı listesinde yer alırlar.  Bir türün kırmızı listeye alınması için dünya üzerinde 50'den az yetişkin bireyin kalmış olması gereklidir.
Diğer bir kategori hassas türlerdir. Bunun için temel kıstas türün yetişkin popülasyonunun 1000'den az olmasıdır.


Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) 2006 raporu, insan kaynaklı suistimaller sonucu 784 türün dünya üzerinden tamamen yok olduğunu ve 16.119 hayvan türünün tükenmekte olduğunu göstermekte.  Sadece 2006'da listeye 530 türün eklenmiş olması canlı türlerinin ne büyük bir tehdit altında olduğunu gösterir.

Bir türün soyunun tükenmesi doğal yaşamın bir parçasıdır aslında, hatta şu anda dünyada bulunan canlıların sayısı, dünyada yaşamış tüm canlıların %5'i kadar olduğu tahmin edilmektedir.


Deniz ürünlerine ve suya duyduğumuz açlığın giderek yoğunlaşması gezegenimizde yaşayan su canlıları için giderek ciddi bir tehlike oluşturuyor. Sığ suda yaşayan balık türleri azaldıkça, balıkçılar da gözlerini derin sulara dikiyorlar ve böylece oralarda yaşayan canlıların geleceğini tehlikeye sokuyorlar.

Hayvanların neslinin tükenmekte olmasının ana sebebi insanlardır. Diğer sebepler ise insanın ortaya çıkardığı türevlerdir.       


Bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için kesinlikle insana ihtiyacı bulunmaz, ama insanın yaşamını sürdürebilmesi için en küçük hücreliden yırtıcılara kadar bu canlılara ihtiyacı var. Eğer habitat (hayvanların yaşam ortamı) tahribatı, plansız nüfus artışı, yapılaşma, ormanların yakılması, sulak alan tahribi sürerse, birçok tür tükenme tehlikesine girer. Bir türün, dünya üzerinde ya da lokal olarak bulunduğu bölgede yok olmasının kötü sonuçlarını kimse kestiremez. Bu, yakın zamanda da ortaya çıkmaz. Örneğin bizi rahatsız eden karasinek birden ortadan kalksa, her tarafı hayvan leşleri götürür. Ya da baykuşların yok olduğunu düşünelim; o zaman tarla fareleri üzerindeki baskı kalkar.

Bilim adamları, kıtalardaki doğal yaşam alanlarının insanlar tarafından çitler, asfalt yollar, çiftlikler ve şehirlerle bölünerek, bazı biologların “sanal adalar” olarak adlandırdığı kopuk yaşam alanlarına dönüştüğünü söylüyorlar. Doğal yaşam alanlarının yokedilmesi, aşırı avlanma, iklim değişikliği ve kirlenme pek çok canlının neslinin tükenmesinde etken olan diğer faktörler.


"Bilinçli bir koruma olmazsa, doğal hayat bir gün bitecek. Sivrisineğin bile korunmaya ihtiyacı var. Ama yasaklar dinlenmiyor. Bu gidişle doğa diye bir şey kalmayacak"

İnsanlar, hayvanların yaşam alanlarını kendi çıkarları için yok etmektedirler ama bunu yaparken asıl kendi yaşamlarını tehdit altına soktuklarının farkında değiller.

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN HAYVANLARDAN BAZILARI

Panda “Bambu Ayısı”


Dev panda, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) için ayrı bir anlam taşır, çünkü bu sevimli hayvan 1961 yılından beri vakfın sembolü. Dev panda ayrıca anavatanı olan Çin’in de milli amblemi. Siyah-beyaz kürküyle dikkat çeken dev pandaların boyu yaklaşık 1,5 metre, ağırlığı ise 100-150 kg arasındadır. Bambu ormanlarında yaşayan dev pandalar, günde 12-38 kg kadar bambu ağacı yiyerek hayatta kalır.

Dev panda Çin’in Yangtze Havzası’ndaki bambu ormanlarında yaşar. Bu havza, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Burada nesli tehlike altında olan pek çok hayvan ve bitki türü barınır. Bu açıdan Yangtze Havzası’nın mutlaka korunması gerekiyor.

Çin’deki bambu ormanlarının giderek yok olması, pandaların hayatını da tehdit ediyor. Şu anda sadece 700 tane kalan pandaların 21. yüzyılın sonunda soylarının tükenmemesi için extra çaba sarfedilmektedir. Panda avlamanın cezası Çin'de ölüme çarptırılmaktır. Bu hayvanların da habitat kaybı yüzünden sayılarının azaldığı bilinmektedir.

Diğer bir adı bambu ayısı olan pandaların ağırlığı neredeyse 120 kilo civarında. Panda gününün büyük bir bölümünü bambu yemekle geçirir. Çok sevdiği bambuyu yiyebilmek için Çin’den başka bir yere gitmediklerinden, ne yazık ki nesilleri tükenmek üzere.

Pandalar çok tembel hayvanlardır. Dişleri bambunun sert kabuklarına uygun olarak sağlam ve keskin. Beslenmek onların yaklaşık 14 saatini alıyor. Hayvanat bahçelerinde yaşayan pandalar, doğal ortamlarında yaşayan pandalara göre çok daha farklı beslenebiliyorlar.

Yemek yemediği zamanlar panda sürekli uyur. Uyumadığında ise hiç acelesi yoktur ve çok yavaş hareket eder. Düşmanları kovaladığında bile paçasını kurtarır kurtarmaz ilk gördüğü ağaca atlar ve uykusuna veya yemeğine kaldığı yerden devam eder.

Hayvanlar aleminin en şefkatli annesi pandalardır. Yeni doğan panda ancak bir fare büyüklüğünde ve 100 gr ağırlığındadır.

Bebek pandanın gözlerinin açılması 6 hafta sürer. 3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadına bakmaya başlar. Bebek panda bir buçuk seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır. Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına yaşamaya hazırdır.

Bu dönemle ilgili en önemli ayrıntı pandanın çok şefkatli ve sevecen bir anne olmasıdır.

Anne panda bebeğine çok düşkündür, onu kolların arasında insanların bebeklerini salladıkları gibi sallar ve sabırla emzirir. Zaten hayvanlar aleminde de yavrularına karşı en sevecen hayvan pandalardır. Pandalar yalnızlığı sever.

Kutup Ayısı


Kutup ayısı (Ursus maritimus), 2006 yılında hassas türden tehlike altındaki tür kategorisine geçti. Kutup bölgesindeki buzulların erimesiyle yaşam alanı tehlike altına girmiştir. Tahminlere göre kutup bölgesindeki bu durum değişmezse önümüzdeki 45 yıl içinde türde yüzde 30'luk bir azalma olacak ve sonunda da tümüyle yok olacak. Yapılan ölçümler buzulların yüzölçümünün önümüzdeki yüzyıl içinde en az yarı yarıya azalacağını, hatta tümden yok olabileceğini ortaya koyuyor.

Kutup ayıları öylesine güçlü yüzücüler ki, dirimbilimcilerin büyük bir bölümü bunların karadan çok denizde yaşayan canlılar kapsamında ele alınmaları gerektiğine inanıyor. Ne var ki, küresel ısınma Kuzey Kutbu’ndaki buzulları erittikçe bu hayvanların büyük bir çoğunluğu açlıktan ölecek ya da sularda boğulup yok olacak.




Penguenler

Çin pandaların soyunun giderek azaldığını gördükçe endişelenirken, şimdi de imparator penguenleri sorunu ortaya çıktı. Tasmanya'nın güneyinde Antarktik kıyısında yaşayan imparator penguenleri büyük bir hızla azalıyor. Bölgedeki buzlar eridikçe hayvanların sayısı da düşüyor. Penguenlerin sayısı son 50 yılda 3 bine kadar düştü. En büyük ölüm oranına 1976-1980 arasında denizde buzların azalması sırasında rastlandı.



Kısa Gagalı Yunus

Kısa gagalı yunus (Delphinus delphis), Akdeniz alttürüdür. Son 40 yıl içinde türün nüfusu aşırı avlanma ve yaşam alanlarının bozulması sonucu %50 düşmüştür.

Diğer nesli tükenen hayvanlar ise: Akdeniz foku, Anadolu Leoparı, Carrette Carrette, Kelaynak kuşları ve Gorillerdir.



Nesli Tükenen Hayvanlar


Dünyanın varoluşundan günümüze kadar birçok canlı türü (hayvan ve bitki) gelip geçti. Maalesef insanoğlu elindekinin kıymetini her zaman onu kaybettikten sonra anlıyor. Hayvan ve bitki türleri biz insanların yaşamlarını devam ettirebilmelerinin de bir anahtarı aslında. Dünyanın doğal bir dengesi vardır. Bu doğal denge içinde bazı canlıların yokolması tabiidir. Ancak işin içine insanoğlu faktörü girdiğinde doğal dengeye müdahale etmemek mümkün olmuyor.


Doğal afetler, yerküre değişimleri ve iklim tabii olarak doğal dengenin bir unsuruyken, insanoğlunun faaliyetleri bu canlı türlerinin birçoğunun neslinin tükenmesinde etkin rol oynamıştır ve hala da buna devam etmektedir. Şehirleşme ve sanayileşme gibi faaliyetler diğer canlıların doğal yaşam alanlarının tahribine yol açmıştır. Ayrıca doğrudan avlanma sonucunda da bir çok canlı türünün nesli sona ermiştir.


Dünya üzerinde beşyüzden fazla türün nesli tamamen tükenmiştir. Aşağıda nesli tükenen hayvanların en önemlileri hakkındaaçıklamalar ve resimler yer almaktadır.

Nesli Tükenen Hayvanlar

* Dinazorlar : Dinozorlar 160 milyon yıl civarında kara hayatına egemen olmuş hayvanlardır. Yeryüzünde bulunan yaklaşık 1000 dinazor türünün 65 milyon yıl önce çoğu türün nesli tükenmiştir. Dinazorların nasıl yokolduğuna dair birçok iddia gündeme atılmıştır. Bunlardan en kabul göreni Nobel ödüllü fizikçi Luis Alvarez ve oğlu jeolog Walter Alvarez’in ileri sürdükleri “dinozorların sonunun 65 milyon yıl önce yaklaşık 10km çapında bir göktaşının Dünya'ya çarpmasıyla nesillerinin tamamen sona erdiği” fikridir.
* Mamut : 4,5 m boy ve 8 ton ağırlığa kadar varan bu cinsin son üyeleri M.Ö. 1700 yılında yaşamıştır. Bulunan en eski mamut kalıntıları 4 milyon yaşındadır. Mamutların neslinin tükenmesinin nedeni de tam olarak bilinmemekle birlikte, aşırı avlanma ya da buzul çaüğı sonundaki iklimsel değişimlerin buna neden olabileceği ileri sürülmektedir.
* Moa : Maolar Yeni Zelanda’da yaşamış olan dünyanın en büyük kuş türü olarak kabul edilirler. Nesilleri insanlar tarafından yok edilmiştir.
* Tazmanya Kaplanı veya Tazmanya kurdu : Avustralya’ya özgü büyük bir etçil keselidir. 1930'lara kadar yaşadı. Tazmanya hükümeti ve çiftçilerin desteğiyle sürdürülen avlarla soyu tüketildi.
* Hazar Kaplanı veya Pers Kaplanı (Panthera tigris virgata) : Hazar kaplanları yalnız yaşayan hayvanlardır. En batıda Türkiye olmak üzere Hazar denizi etrafında, Kafkasya’da İran, Türkmenistan, Afganistan’ın kuzey kesimlerinde ve Moğalistan bölgelerinde yaşamaktaydı. En son 1970 yılında Rusya'daki türün son üyesinin ölümüyle yok oldu.

* Anadolu Panteri (Pantherea Pardus Tulliana) : Anadolu parsı, Orta Doğu ve Batı Asya'da yaygın olan İran leoparının (Panthera pardus saxicolor) Anadolu'da yaklaşık 30 yıl öncesine kadar yaşamış olan bir ırkıdır. Anadolu parsı Ege ve Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde, daha çok ormanlık ve dağlık alanlarda yaşamıştır. Yaklaşık ömürleri 20 yıldır. Doğal yaşam alanları ve av kaynaklarının azalması parsları insanların yaşadığı yerlere yönlendirmiş ve bu da genellikle vurularak ya da zehirlenerek öldürülmelerine yol açmıştır. Anadolu'da varlığı 1974 yılından bu yana güvenilir şekilde kanıtlanamamıştır. Bundan dolayı en son bireyin 1974'de Beypazarı'nda vurulduğu kabul edilmektedir.

* Anadolu Aslanı : En son 1890 yılında vurulmuştur.

* Anadolu Kaplanı : Son Kaplan 1970 yılında öldürülmüştür.


* Mersin Balığı (Acipenseriformes) : Bütün türleri nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır, ve çoğunun hatta (en azından) yöresel olarak nesli çoktan tükenmiştir.
* Çizgili Sırtlanlar : Çizgili sırtlan Afrika kıtasının kuzey yarısında, Asya'nın batısında (Anadolu dahil), Arap Yarımadasında ve Hindistan'da bulunuyordu. Artık nesillerinin tükendiği kabul edilmektedir.



26 Eylül 2011 Pazartesi

Çevre Kirliliğine Karşı Biyolojik Sistemler

Çevre, kirliliği ile mücadele etmek ve toplumların hayat kalitesini iyileştirmek amacıyla pahalı teknikler ve prosesler yerine, doğadaki mevcut biyolojik sistemlerin kullanılabileceği düşüncesi son yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Dolayısıyla, bugüne kadar faydasız ya da zararlı olarak nitelendirilen bazı bitkisel ve hayvansal canlı sistemlerle yeni kullanım alanları oluşturulmuştur. Bu canlı biyolojik sistemlerin organik maddeleri büyük bir hızla absorblayıp, nitrat, fosfat ve ağır metalleri uzaklaştırabilme yeteneklerinin olduğu anlaşılmıştır. Bu canlı biyolojik sistemlerin yanı sıra, biyolojik materyallerden elde edilen bazı organik maddelerin de atık suların arıtılmasında göz ardı edilemeyecek bir etkinliğe sahip oldukları saptanmıştır.
Atık suların biyolojik arındırılmasında, geliştirilmiş farklı teknolojik işlemlerin belirli aşamalarda mikroorganizmalar yaygın olarak kullanılmaktadır. Incelendiklerinde, bu tür biyolojik sistemlerin, ülkelerin kendilerine özgü ihtiyaçlarına uygun, yan etkilerden uzak bir teknolojik potansiyel vaat ettikleri açıkça görülebilir.
Bitkisel Biyosistemlere Örnekler
Umut verici potansiyele sahip biyosistemler arasında en çok dikkat çeken bitki, su sümbülüdür (Eichornia crassipes). Ilıman ve suptropikal iklimlerde doğal olarak yaşayan bu bitkiye; çok güzel görünüşüne rağmen, hızla büyüyüp vejetatif çoğalma ile yayılması ve sonuçta su kanallarını tıkaması nedeniyle 70`li yıllara kadar zararlı bir su otu gözü ile bakılmaktaydı. NASA tarafından Missisippi`de yapılan ön laboratuar denemeleri, bitkinin evsel atık sulardan organik maddeleri büyük bir hızla absorplayıp metabolize edebildiğini göstermiştir. Bitki, bu atık organik maddeleri, hücre materyali sentezinde kullanır. Durgun suların yüzeyinde yaşayan, gövdesinden çıkarttığı vejetatif uzantılar ve tomurcuklar ile çok büyük bir hızla çoğalan ve tüm su yüzeyini kısa bir süre içinde kaplayabilen bu bitki, toplandığında günde hektar başına 20-40 ton yaş biyolojik materyal verebilir.
Wolverton ve McDonald, Florida gibi iklimi daha uygun olan bölgelerde bu büyüme hızının, günde bitki yüzey alanının % 15`ine kadar çıkabileceğini göstermiştir. Hesaplamalar, evsel atıklar içeren bir gölü temizleyebilmek için gölün toplam alanının % 30`u kadar bir su sümbülü ekim alanının yeterli olacağını ortaya çıkarmıştır. Florida`daki bu çalışmaların sonuçlarına göre, günde hektar başına 2,2 milyon litre atık su havuza ve-rildiğinde, içerdiği azotlu bileşiklerin % 80 `i ve fosforlu bileşiklerin % 40`ı iki gün içinde bu bitki tarafından atık sudan uzaklaştırabilmektedir. Su sümbülleri ile yapılan bu çalışmaların ışığında, California`da 6500 nüfuslu bir yerleşme merkezinde doğal biyolojik sistemlerin kullanıldığı bir arıtma tesisi kurulmuştur. 1981 yılından beri kentin tüm atık suları bu yolla arıtılmaktadır. Söz konusu doğal su arıtma sistemi, en büyüğü0,450 hektar yüzey alanına sahip, üç göletten oluşmaktadır. Göletlerin yüzeyi su sümbülleri ve ona benzer başka bir bitki olan su mercimeği (Lemna sp.) ile kaplı bulunmaktadır. Su mercimeği, hava sıcaklığı optimum değerin altına düştüğünde yoğunluğu azalan su sümbülünün filtrasyon görevini üstlenerek sistemi destekler ve ancak su sümbüllerinin büyüme hızı yavaşladığında kendini gösterir; hava sıcaklığı normale dönünce su mercimeği yerini yine su sümbüllerine bırakır. Bu bitkinin zararlı maddeleri süzme yeteneği  diğerinden, farklı olsa da, sisteme bir bütünlük kazandırıp, yıl boyunca kesintisiz çalışmasını sağladığından katkısı büyüktür. Söz konusu tesiste göletlerin üzeri, ısı kaybını önleyen, sera tipi iki tabakalı bir örtü ile kapatılır. Altı günlük bir bekleme süresi sonunda elde edilen arıtılmış su, içilebilecek niteliktedir.
Bu bitkilerin yanı sıra, sulak-bataklık arazide yetişen, halk arasında hasır sazı diye bilinen Typha bitkisi de benzer özelliklere sahiptir. Dayanıklı, çok değişik ortamlarda yaşayabilen ve sürgünlerle çok hızlı çoğalabilen bu bitki, yapay bataklıklar için ideal bir türdür. Yılda oluşan biyo-kütle miktarı ve kök yapısı, bakteriyel faaliyet için geniş bir bitkisel yüzey alan oluşturur. Ayrıca, benzer ortamlarda yaşayan diğer bitkilere oranla, daha yüksek bir azot ve fosfor uzaklaştırma potansiyeli sergiler. Doğal bataklıkların atık su kaynaklarına göre coğrafi konumları ve kullanımlarında ortaya çıkan çevre ve mülkiyet sorunları, atık suların üçüncül arıtılmasında yapay bataklıkların tercih edilmelerine neden olmuştur. Kanada`da Çevre Bakanlığı`nın denetimi altında tasarlanan dört yapay  bataklık   farklı   kaynaklı   atık   suların   arıtılmasında denenmektedir. Farklı yükleme kapasiteleri, derinlik, bekleme süreleri, ön işlem gereksinimleri, sıvı sirkülasyon düzeni ve alanın geometrisi, yapay bataklıkların tarsım değişkenleridir. Birçok değişkenin elde edilen arıtma veri-minden sorumlu olduğu saptanmıştır. Bekleme süresi yazın buharlaşmadan, kışın ise donmadan etkilenmektedir. Yazın derinlik az, akım hızlı; kışın ise derinlik fazla, akım yavaş tutulmaktadır. Yapay göletler ile karşılaştırıldıklarında, 20.000 kişilik bir yerleşme merkezinin atık sularını arıtmak için 40 hektarlık bir yapay gölet gerekirken, 24 hektarlık bir yapay bataklığın yeterli olduğu görülür. Ayrıca, kışın da arıtma veriminde bir düşme olmadan çalışmaları ve benzer boyuttaki yapay göletlerin maliyetinden iki ya da üç kat daha düşük maliyete sahip olmaları üstünlükleri arasında sayılabilir. Kanada, ListowelÂ?daki yapay bataklıktan elde edilen arıtma derecesi (BOI: 9 mg/1, AKM: 7 mg/1, NH3: 0,07 mg/1) göletlerden elde edilenlerle aynı mertebededir ve yapılan ön işlemlerle yakından ilgilidir. Ã?amur oluşumunu önleyip, oksijen ihtiyacını azaltmak için atık suyun BOI (Biyolojik Oksijen Ihtiyacı) ve AKM (Askıdaki Katı Madde) bakımından bir ön işlemden geçmesi daha olumlu sonuçlar vermektedir. Bu ön işlem kademesi içinde, fosfor da kimyasal yolla indirgenmelidir.
Bu tür endüstriyel çaptaki su arıtma proseslerinde karşılaşılan en büyük sorun, atık sulardaki besin maddelerini kullanarak çoğalan bitkilerin ne şekilde değerlendirileceğidir. Sistemin ekonomik olabilmesi için değerlendirilmeden elde edilecek kârın, toplama ve işleme dahil tüm masrafları karşılayabilecek miktarda olması gerekmektedir.
Su sümbülleri kurutulup öğütülerek, mineraller ve protein yönünden zengin bir hayvan yemi elde edilir. Hayvanlarda elde edilen sonuçlar, bu yemin besin değerinin pamuk tohumu veya soya fasulyesine eş değer olduğunu göstermektedir. Fakat, kurumuş materyalin besin değeri ve yem olarak kullanılıp kullanılamayacağı, hem atık suların organik madde ve mineral içeriğine, hem de bitkinin hasadının yapıldığı gelişim evresine bağlı olarak değişir. Genellikle, endüstriyel atık sularda yetiştirilen bitkiler, yüksek metal iyonu içerdikleri için gübre veya hayvan yemi olarak kullanılamazlar. Buna karşılık su sümbüllerinden havasız ortamda fermantasyon yolu ile biyogaz elde edilmesi mümkündür. Hatta son yıllarda yapılan çalışmalar, çok az miktarlarda nikel ve kadmiyum içeren bitkilerden elde edilen biyogazın daha yüksek oranlarda metan gazı içerdiğini göstermiştir.
Metal iyonu içeriği çok yüksek olmamak koşulu ile biyogaz tesisinden elde edilen atık madde ise çok iyi organik gübredir. Ayrıca su sümbülü kompostlaştırılıp gübre olarak kullanıldığında, killi ve kumlu toprakların tarımsal değerini fark edilir derecede arttırır. Bu seçeneklerin yanı sıra, yapraklardaki protein ekstrakte edilirse, gıda katkı maddesi olarak kullanılabilir. Bitki doğrudan doğruya yakılabildiği gibi, kâğıt sanayi ham maddesi olarak da değerlendirilebilir.
Benzer şekilde yapay bataklıklarda üretilen hasır otlarının toplanarak biyokütlelerinin enerji üretimi için değerlendirilmesi çalışmaları da sürdürülmektedir.
Atık Zeytinyağı Karasuyu ile Pleuro ostreatus Türü Mantar Yetiştirilmesi
Türkiye 95 milyon zeytin ağacı ve 73 bin ton/yıl zeytinyağı üretimi ile önemli bir zeytin üreticisidir. Zeytinyağı işletmelerinde yağın tutulması sonucunda elde edilen atık karasu yüksek miktarda kimyasal ve biyokimyasal oksijen ihtiyacı nedeniyle çevreyi kirletir.
Karasuyunun arıtımı için birçok yöntem denenmesine karşın hem yeterli kirlilik giderimi sağlayan hem de ekonomik uygulanabilirliği olan bir metot önerilememektedir. Bu amaçla karasuyun arıtımı yerine; bulunanla besin değeri yüksek, kolay ve ucuz yetişebilen Pleurotus ostreatus türü mantar üretimi hedeflendi. Mantar insan beslenmesi için gerekli olan proteinler yanında, B kompleks vitaminler ve mineral maddelerce de zengin olması nedeniyle diğer sebze türleri arasında en yüksek besin değerlerine sahiptir. Karbonhidrat içermemesi belli hastalık grubu ve belli yaş grubu insanlar için avan-tajdır.
Son yıllarda çevreye duyarlı bir toplumun oluşması ve yasal baskılar bu tip atıkların çevreye verilmemesini ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Karasuyun mantar yetiştiriciliğinde su yerine kullanılması çevre açısından tehdit unsurunu ortadan kaldırmaktadır. TürkiyeÂ?de 1,5 milyon ton karasuyun tamamı mantar yetiştiriciliğinde kullanılırsa yaklaşık 375 bin ton mantar üretilebilir. Böylece ülkemize 5 milyon 250 bin YTL ekonomik gelir sağlanır.
Tekstil Atık Sularındaki Boyar Maddelerin
Mısır Koçanı Yardımı ile Temizlenmesi
Tekstil atık suları ile birlikte içerisinde bulunan boyar maddeler de çeşitli şekillerde çevreye salınmaktadır. Bu boyar maddeler tabiatta biyolojik olarak parçalanamadığından, canlılar üzerinde potansiyel zehir etkisi oluşturmaktadırlar. Bu tür suların tarımda kullanılması ile canlıların doğrudan tehlike altında olduğu herkesçe bilinmektedir. Yine boyar maddelerden oluşan renkler, sulardaki estetik görünümü bozmakta ve suyun ışık geçirgenliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bunun için atık suların çevreye salınmadan önce boyar maddelerden temizlenmesi gerekir. Ne yazık ki, bu konu ile ilgili gerekli tesisleri kurmak pahalı yatırımlar olarak görülmekte ve yeterince pay ayrılmamaktadır. Bu nedenle daha ucuz ve kolay bir şe-kilde mısır koçanlarını kullanarak, tekstil atık sularından boyar maddeler temizlenebilir.
Tekstil atık sularındaki renklerin giderilmesinde değişik arıtma yöntemlerinden biri de emilim yöntemidir. Yaptığımız bir araştırmada tekstil sanayinde yaygın olarak kullanılmasından dolayı reaktif boyarmaddeler uygulanmıştır. Gözenekli yapıya sahip olan mısır koçanları ile yapılan çalışmada olumlu sonuçlar alınmıştır. Mısır koçanı miktarı arttıkça ve tanecik boyutu küçüldükçe emilimin  arttığı görülmüştür.
Mısır koçanlarının aktifleştirilerek kullanılması halinde, gözeneklerin daha iyi açılması ile emilim arttırılabilir. Kullanılan mısır koçanlarını temin etmek ülkemiz için ucuz ve kolaydır. Işlemlerden sonra ortaya çıkan atık mısır koçanları, yol ve kaldırım yapımı gibi değişik alanlarda kullanılarak tekrar ekonomiye kazandırılabilir.
Hayvansal Biyosistem Örneği
Hayret verici potansiyele sahip bir başka biyosistemde  solucanlardan yararlanılmaktadır. Yeryüzünde yaklaşık 3000 solucan türü vardır. Her solucan haftada bir-iki koza yapar; her kozadan ortalama dört solucan çıkar ve bu hayvanlar üç hafta içinde olgunluğa erişirler. Dolayısıyla, uygun koşullar altında bir solucan yılda 300 yavru verir ve günde kendi ağırlığının iki katı besin maddesi tüketir. Bu bilgilerin ışığı altında iki Hollandalı sanayici, Piton BV adı altında bir şirket kurmuş, organik atık ve çöplerle solucanları besleyerek, tarımda kullanılan ve suni gübreden çok daha iyi sonuçlar veren kompost üretimini gerçekleştirmişlerdir. Bu şekilde hem tarımcılar tarafından yüksek talebi olan bir ürünü üretip hem de çevre kirliliğini ortadan kaldıran bu yöntem oldukça kârlı bir girişim haline dönüşmüştür. Yöntemin geliştirilmesi sırasında karşılaşılan en ciddi problem olan, solucanları komposttan ayırma ise yine solucanların bir biyolojik özelliğinden yararlanılarak çözülmüştür. Solucanların sıcak ortamda birlikte bulunup, üremeyi tercih ettiklerini izleyen sanayiciler, tabanı ısıtılıp sıcaklığı ayarlanabilen bir beton yapı geliştirmişlerdir. Sıcaklık ile solucanların hareketlerini   kontrol ederek, tabanın bir kenarında solucansız kompost birikmesini sağlayabilmişlerdir. Iyi işleyen bir solucan tesisi ayda ortalama 30-40 m3 kompost üretmektedir. Bu sistemin bir başka avantajı da solucanların oldukça zengin bir protein kaynağı olmaları ve bu besleyici özellikleri nedeniyle Japonya`da nadir ve makbul bir yiyecek kabul edilmeleridir.
Solucanların ayrıca ağır metalleri absorblama yetenekleri olduğu için, toprak kirliliğinde bir gösterge olarak kullanılmaları da mümkündür.

Mercan Kayalıkları Bu Olağanüstü Dünyayı Hangi Tehlikeler Bekliyor?


Mercan kayaları, yeryüzünün % 1’i kadar az yer kaplarlar. Fakat son derece önemli biyoçeşitlilik merkezleridirler. Tropikal kuşak boyunca, olağanüstü çeşitlilikte balık türleri barındırırlar: 1 cm’den 3 metre boyundaki balıklara kadar 4000 tür! Göze çarpmayan birçok tür ise mercan kayalarında sürüler halinde yaşar. Ancak, mercan kayalarına duyulan hayranlığın nedeni, ilk izlenimlerin çok daha ötesinde, eşsiz ve karmaşık yaşam ve davranış biçimlerine ev sahipliği yapmalarıdır.
Mercan kayaları, deniz şakayıklarına benzeyen minik hayvanların iskeletlerinden oluşan kireçtaşı yapılardır. Kayaları oluşturan mercanlar, farklı şekillerde büyürler. Fakat hepsinin ortak bir noktası vardır: Hepsi dokularında, onlara gerekli besin maddelerini ve renkleri sağlayan, ortaklaşa yaşadıkları bir alg türü taşırlar. Bu minicik algler mercanların oluşumunda hayati bir rol oynar. Bunlar yeşil bitkiler gibi fotosentez yoluyla karbonhidrat üretirler ve sağladıkları bu besin maddeleri, mercanlarını hem canlı ve sağlıklı olmalarını sağlar, hem de iskeletlerinin hızla büyümesi için çökelti gerçekleştirmelerini mümkün kılar.
Bir mercan kayalığı; mercanlar, diğer hayvanlar ve bitkilerden oluşan bir topluluktur. Hepsinin tercih ettiği yerler vardır; bazıları akıntılara açık sığ bölgeleri ve kayalıkların dış kısmını yurt edinirken, diğerleri daha derin ve korunaklı yerlerde yaşarlar. Hatta aynı mercan türü farklı bölgelerde yaşadığında farklı görünecektir. Derinlik, ışık, su hareketleri, sıcaklık ve suyun duruluğu gibi faktörler, farklılıklar arz eden ve mercanların büyüme şekillerini etkileyen etmenlerdir. Mercanların çoğu uzun yaşayabilirler, fakat çevrelerindeki değişikliklerden çok etkilenirler.
Mercanlardaki yaşam sığ kısımlarda çeşitlidir. Kayaları oluşturan mercanlar 50 m’den daha derinlerde yaşayamazlar, çünkü içlerindeki alglerin güneş ışığına ihtiyaçları vardır. Mercanların kayalık oluşturmaları için 18°C veya üstünde bir sıcaklığa ihtiyaç vardır ve işte bu nedenle mercan kayalarını sadece tropiklerde görebiliyoruz. Genellikle iki bölgede yayılış gösterirler: Kızıl Deniz’den Güney Afrika ve Polonezya’ya kadar olan Indo-Pasifik bölgesi ve en önemli kısmını Karibikler’in oluşturduğu Batı Atlantik bölgesi.
Mercan kayalarının ekosistemi çok karmaşıktır. Olağanüstü çeşitlilikte omurgasız hayvanlarla, balıklar ve kaplumbağa gibi diğer bazı omurgalı hayvanları içerir. Mercan kayaları, diğer ortamlardan besin maddesi alışverişi yapsalar da, büyük oranda kendine yeten sistemlerdir. Aynı veya farklı türlerin bireyleri; av, avcı, rakip, eş veya işbirlikçi ortaklar olarak değişik şekillerde etkileşirler. Yapılan çalışmalar ve gözlemler, mercanların yaşam şekillerinin büyüleyici bazı yönlerini ortaya çıkarmış olsa da, bilinmeyen çok yönleri vardır ve hala buralarda gizliliği seven küçük balık ve diğer hayvan türleri keşfedilmektedir.
Mercan balığı çeşitliliği
Mercan balığı toplulukları, son derece çeşitli ve yoğundur. Mercan kayalarında 4000’den fazla balık türü kaydedilmiştir. Bu sayı, bilinen bütün deniz balık türlerinin üçte birine karşılık gelmektedir. Mercan balıkları, kayalarını oluşturan mercanlar arasında yaşarlar ve buraları yumuşak mercanlar, süngerler ve deniz şakayıkları ile paylaşırlar. Bazı balıklar kum tepecikleri üzerinde dolaşıp yüzerler ve açık okyanustan gelen balıklar buradaki yerli türleri avlarlar.
Mercan kayaları nasıl oluyor da bu kadar çok balığı barındırabiliyor? Bu; balıkların sürdürdüğü değişik yaşam şekilleri, farklı besinlerle beslenmeleri ve kayaların üzerinde veya etrafında farklı bölgeleri yuva edinmeleri ile mümkün olmaktadır.
Mercan balıklarının hepsi aynı anda aktif değildir. Bazıları gündüz beslenir ve geceleri dinlenmeye çekilirken, diğerleri gündüzleri barınaklarında saklanıp gece beslenmek için çıkarlar. Sadece küçük bir kısmı hem gece hem gündüz aktiftir. Beslenmedikleri veya eşleşmedikleri zamanlarda çoğu mercan sakini avcılardan saklanır. Pek çok balık aynı barınağı günün farklı zamanlarında kullanarak, kıymetli yerlerden etkin bir şekilde azami fayda sağlarlar. Küçük balıklar genellikle yuvalarından pek uzaklaşmama eğilimindedirler ve bunun sonucunda yuvaları ve beslenme bölgeleri birbirine yakın olmaktadır. Ancak bazı büyük balıkların dinlenme ve beslenme yerleri arasında, bazen birkaç kilometre kadar mesafe olabilmektedir. Birçoğu bu seyahat esnasında sürüler oluştururlar ve böylece avcılar tarafından yakalanıp avlanma riskini azaltmış olurlar.
Mercan balıklarının beslenme davranışları
Bazı mercan balıkları diğer hayvanlarla; bazıları bitkilerle ve bir kısmı da hem bitkilerle hem hayvanlarla beslenirler. İlk bakışta, bitkilerin mercan kayalarında pek de bulunmadığı düşünebilir, ancak ölü mercanların veya kayaların yüzeylerinde, özellikle sığ yerlerde, algler ve deniz yosunları bol miktarda yetişir.
Mercan kayaları köpek balıkları veya baraküdalar gibi büyük avcılar için cazip yerlerdir, fakat daha küçük avcılar da en az onlar kadar önemlidir. Mercan kayalarında neredeyse 1000 kayabalığı türü bulunabilir. Genellikle karidesleri, solucanları ve diğer zeminde yaşayan hayvanları avlarlar. Mercan kayalarındaki hemen hemen bütün varlıklar - mercanın kendisi, çok sayıdaki farklı omurgasız hayvan ve kayalıklar birbirleri veya diğer mercan balığı türleri için potansiyel bir besindir.
Bazı balıklar gündüzler beslenebilmektedirler. Çünkü yiyecekleri -mercanlar, deniz yosunu ve kayalıklara gelen başka hayvanlar her zaman ortada ve açıkta bulunur. Mercanlarla beslenen balıkların başında bazı kelebek balıkları gelir. Ancak papağan balıkları ve bitkilerle beslenen diğer türler, algleri temizleyerek alttaki mercanlar üzerinde büyük bir etki yapabilir. Daha aktif hayvanlarla beslenen balıklar; geceleri barınaklarına dönmek için acele eden balıklarla yengeçleri toplamak için veya kayalardaki deliklerinden çıkan ahtapotlarla diğer omurgasızları yakalamak için gün batımını beklerler.
Avcılar
Mercan kayalarındaki büyük balıkların birçoğu avcılardır. Ya diğer balıkları veya kalamar, mürekkep balığı ve ahtapot gibi omurgasızları avlarlar. Bazıları gece avlanır, fakat avlanmanın çoğunluğu, küçük balıkların barınaklarından içeri dışarı hareket ettikleri ve özellikle tehlikeye açık oldukları, gün doğumu veya batımında gerçekleşir. Avlanma stratejileri farklılık arz eder. Bazıları kayalardaki barınaklarına yakın yerlerde kalır ve gelip geçen avları yakalarlarken, diğerleri avlarını kovalayarak avlanırlar.
Planktonla beslenme: Alternatif bir strateji
Mercan kayalarının üstündeki sularda asılı duran planktonlar, önemli bir besin kaynağıdır ve değişik mercan balıkları bu planktonlarla beslenirler. Gündüz planktonla beslenenler tehlikelere açıktırlar. Özellikle yukarıya doğru yüzenler, avcılarca rahatca görülürler, akıntılara maruz kalırlar ve bu yüzden kuvvetli yüzücüler olmak zorundadırlar. Vücutları hızlı yüzmeye uygundur ve kuyrukları itme gücünü artıracak şekilde çatal biçimindedir. Balıklar, beslenirken güvenlik için bir araya gelirler ve bir avcı yaklaştığında hızla barınaklarına kaçarlar. Küçücük planktonları yakalamak için özel yapılarla donatılmışlardır: İyi gelişmemiş dişleri olan bir ağız, fakat geçen yiyecek parçalarını yakalamak için hızla ve büyük bir şekilde açılabilen çeneler. Bazı durumlarda, çenelerin açılma hareketi bir emme gücü oluşturarak su ve içindeki besin parçalarını içeri çeker.
Mercan balıklarının sosyal davranışları
Bölgelerle ilgili davranışları: Birbirlerine böylesine yakın yerlerde yaşadıkları için, birçok balık bölgesini rakiplere ve istenmeyen yabancılara karşı korur. Korunan alanlar balığın yaşam tarzına göre farklılık gösterir. Bazılarının sürekli kullandıkları bir barınakları vardır: Beslenme, çiftleşme ve yuvalama bölgelerini şiddetle korurlar. Şahsi bölgeleri işgal edildiğinde çoğu balığın verdiği ilk tepki yüzgeçlerini ve bazen de solungaç kapaklarını açmaktır. Eğer bu işe yaramazsa, heyecanlı hareketler yaparlar ve bazen uyarı sesleri çıkarırlar. Son çare olarak işgalciyi kovalarlar.
Sosyal renkler: Kamuflaj daha güvenli iken, acaba neden mercan balıkları genellikle rengarenktir? Bu sorunun cevabının sosyal davranışlarında yattığı düşünülmektedir. Nüfusu kalabalık bir mercan kayalığında, balıklar çok sık etkileşirler ve doğru tepkiler hayati bir önem taşır. Karşılaşılan balık acaba bölgesi için uyarıyor mu yoksa çiftleşme için çağrıda mı bulunuyor? Gündüz aktif olan ve sığ bölgelerde yaşayan balıklar iyi bir renk ayırma yeteneğine sahiptirler ve bazıları mor ötesi ışığı da görebilmektedirler. Pek çok mercan balığı için renk, özellikle çiftleşme zamanlarında çok önemlidir. Karmaşık kur yapma törenlerinde, dişileri etkilemek için genellikle yüzgeçlerde bulunan göz alıcı işaretler sergilenir. Yüzgeçlerin gösterilmesi saldırgan karşılaşmalarda da yaygındır. Bazı renkler ve işaretler, balıkların yenmeye uygun olmadığını belirtmek üzere uyarı amaçlı kullanılır.
Çoğu zaman açıkta olan mercan balıklarının avcılara karşı savunma mekanizmalarına ihtiyaçları vardır ve birçoğunun büyük yüzgeç dikenleri bulunur. Bazıları jilet benzeri yapılarla silahlanmıştır (cerrah balıkları), bazıları zehirlidir (bazı balon balıkları). Uyarı renkleri, özellikle zehirli balıkların renkleri, bazen bu zehirlere sahip olmayan türlerce taklit edilir. Bir çok balık zıt renk bantlarıyla donanmıştır. Bunlar, balığın vücut şeklini tanınmaz hale getirip daha zor görünmelerini sağlayabilmektedir. Bütün mercan balıkları parlak renkli değildir. Bu çeşit balıklar pek dikkat çekmezler sayıları daha da fazladır. Bunlar mercan kayalarının her yerinde, değişik büyüklük ve şekillerdeki diğer pek çok balığa ev sahipliği yapan deniz zemininde bulunurlar.
Işbirliği ilişkileri
Farklı türlerdeki ilişkilerin hepsi yarışma şeklinde veya tehdit edici tarzda değildir. Bazı balıklarda ortak yaşam (simbiyoz) görülebildiği gibi, bazılarında ilişki taraflardan birine veya ikisine yarar sağlar. Bir mercan kayasında, uzun süreli veya geçici çok değişik şekillerde ortaklık görülür. Çoğu mercan balığının vazgeçemediği bir ilişki temizleyicilerle olandır. Genellikle küçük İndo-Pasifik ot balıkları, Karayip kaya balıkları ve bazı karideslerden oluşan temizleyiciler, dış parazitleri ve ölü veya hastalıklı deriyi yiyerek çok yararlı bir hizmet görürler. Sağlıklı bir mercan kayasında çok sayıda ‘temizleme istasyonu’ vardır ve genellikle çok değişik çeşit ve sayıda ‘müşteri’ye hizmet sunarlar.
Üreme ve gelişme: Mercan balıkları üreme davranışlarında olağanüstü bir çeşitlilik sergilerler. Cinsiyetleri erkenden sabitlenmiş değildir: Papağan balıkları ve bazı hani balıklarında dişiden üreyen bir erkeğe dönüşüm normaldir. Şakayıklarda ise tersine, erkekten dişiye dönüşüm gerçekleşir. Bazı mercan balıkları tek eşli iken, bazıları çok eşlidir. Yumurtlama genellikle öğleden sonra veya gün batımında meydana gelir. Fakat farklı zamanlarda da gerçekleşebilir. Olay her gün veya iki günde bir, haftalık, aylık olabilir ve genellikle ayın halleriyle eşzamanlı gerçekleşir. Mercan balıklarının çoğunluğu, yumurta bırakmak için eşler halinde orta sulara yükselirler, fakat bazıları yumurtalarını deniz zeminine dağıtırlar. Bir kısım balık bir dereceye kadar yumurtalarına bakıcılık yaparlar. Bu genellikle erkek balıktır. Ancak az sayıda balık, yumurtalarını ağızlarında (çene balıkları ve kardinaller) veya vücutlarındaki bir cepte (deniz atları) taşıyacak kadar ileri giderler.
Mercan kayalıklarının korunması
Kaynağın Yönetilmesi: Mercan kayalıklarının, mercan balıklarını ve pek çok diğer organizmayı barındıran, canlı karmaşık sistemler olduklarını belirtmiştik. Bu halleriyle 60 milyon yıldan fazla bir zamandır hayatiyetini devam ettirmektedirler. Fakat şimdi insan faaliyetleri nedeniyle tehlike altındadırlar. Dünyadaki mercan kayalıklarının % 50’den fazlası, ciddi ve hatta tamir edilemeyecek seviyede hasar görme riski taşımaktadır. Tehlikenin bir kısmı, özellikle yemek için tutulan balıklar gibi kaynakların aşırı kullanımı ve iyi düzenlenmemiş turizmden kaynaklanmaktadır. Diğer kısmı ise, endüsriyel kirlenme, tarımsal uygulamalar veya kıyı bölgelerine yakın yerlerde gerçekleştirilen yapılaşmaların etkisinden kaynaklanmaktadır. Daha da endişe verici olan ise, küresel ısınmanın olası sonuçlarıdır. Deniz seviyelerinin ve sıcaklıkların artması ile iklimlerde öngörülemeyecek aşırı dalgalanmaların mercan kayalarını nasıl etkileyeceği bilinmemektedir.
Balıkçılık: Mercan balıkları eskiden beri gelişmekte olan ülkeler için bir yiyecek kaynağı olmuştur. Fakat, balıkçılığın izlenmesi ve yönetilmesi gerekmektedir. Mercan kayaları, balıkların özel yaşam şekilleri ve ekosistemin kapalı doğası nedeniyle yoğun balıkçılıktan çok çabuk etkilenebilmektedir. Kullanılan dinamitleme veya siyanürle zehirleme gibi bazı metotlar, ayırım yapmadan büyük hasara neden olmaktadır. Aşırı avlanma mercanları değişik şekillerde etkilemektedir. Aşırı durumlarda, Filipinler’de ve Jamaika’da olduğu gibi, toptan azalmaya ve yıkıma neden olabilmektedir. Ancak, buralardaki durumun yerli halkın ihtiyaçlarından kaynaklandığı göz önünde tutulmalıdır. Sevilerek yenen balıklar genellikle avcı türlerdir ve bunların ortamdan uzaklaştırılması beslendikleri küçük balıkların sayısının artmasına yol açmaktadır. Avlanma, ayrıca yaşlı ve büyük bireylerin yok edilmesine neden olmaktadır. Bazı balıkçılar, avcılardan ziyade bitki veya plankton yiyici türlere yoğunlaşmaktadır. Akvaryum balığı ticareti, kelebek balığı gibi albenili türlere yoğunlaşarak seçici davranmakta ve bazı mercanlarda büyük zarara neden olmaktadır.
Mercanların sağlığı: Bir mercan kayasının sağlığı, barındırdığı canlıların ve özellikle mercanların kendisinin yaşamasına bağlıdır. Mercanlara verilen hasar, sonuçta kendisine dayalı yaşayan bütün toplulukların habitatlarında bir azalmaya yol açar. Mercanlar; sıcaklık, ışık ve su kalitesine çok duyarlıdırlar. Zehirli kimyasallar, kanalizasyon ve benzeri kirleticiler karaya yakın mercan kayalarını okyanuslardakinden daha fazla etkilemektedir. Ancak hiçbir mercan kayası kirleticilerin yayılmasından tamamen korunmuş değildir.
Mercanları etkileyen faktörlerin karmaşıklığı nedeniyle, doğal dalgalanmaların ötesinde gerçek değişiklikleri belirleyebilmek için uzun süreli gözlemler yapmak gereklidir. Bu arada, kirleticilerden ve sorumsuz tarım uygulamalarından kaynaklanan zararı sınırlamak ve balıkçılıkla turizm uygulamalarının sürdürülebilir şekilde yönetilmelerini sağlamak ve böylece mercan topluluklarının kendilerini tazeleme ve tamir etmelerine imkan tanımak için yapılması gereken çok şey vardır.
Felaketler: Doğal mı, insan yapımı mı?
Varoldukları sürece değişik doğal felaketler mercan kayalarını etkilemiştir, fakat mercanlar tekrar toparlanmışlardır. Fırtınalar genellikle mercan kayalarının sığ bölgelerine hasar verir; fakat oradaki mercanlar, daha derinlerde ve korunaklı sulardakine oranla, hızla tekrar büyürler. Insanların çevreye duyarsızlığından kaynaklanan baskılar, bu dengeyi mercanlar ve sakinleri aleyhine bozabilir. Mercanların yaygın ölümü onlardan beslenen türleri de etkiler, özellikle tamamen mercanlara bağımlı türler çok etkilenirler. Daha geniş bir beslenme yelpazesi olanlar nispeten daha iyi durumdadırlar. Ã?rneğin, balon balığı normalde mercanları tercih eder, fakat mecbur kaldığında mercan benzeri sert bir yapısı olan bir deniz yosunu ile de beslenebilir.
Dikentaşlı deniz yıldızı
Mercanları yiyen "dikentaşlı deniz yıldızı" salgını ile karşılaşmak normaldir, ancak insan aktiviteleri bu olayların sıklığını artırabilir. Bu olayı açıklamak için çeşitli teoriler öne sürülmüştür. El Nino olayı esnasında oluşan yerel mercan ölümleri, deniz yıldızının beslenme alanlarını azaltabilir ve onların kalan sağlıklı alanlara toplanmalarına neden olabilir. Insanların yol açtığı zararlar sonucu deniz yıldızının avcılarının ölmesi, sayılarında bir artışa neden olabilir. Mercanların sağlığını negatif olarak etkileyen aşırı organik maddenin sisteme girmesi gibi bazı çevresel etmenler, deniz yıldızı larvaları açısından yararlı olabilir ve mercanların üzerine yerleşirken hayatta kalma oranlarını artırabilir.
Mercan ağarması
Sıcaklıklarda küçük bir artış bile mercanlarda korkunç bir etki meydana getirebilir ve ‘ağarma’ya yol açabilir. Bu, mercanların içindeki algleri dışarı atmaları demektir ve ciddi durumlarda koloninin ölmesiyle sonuçlanan bir olaydır. Sığ bölgelerde büyüyen ve dallanma gösteren mercanlar özellikle tehlikeye açıktır ve geriye kalan iskelet, yüzeyi başka bir alg tarafından kaplanıncaya kadar beyazdır. El Nino’nun sıcak akıntılarının Pasifikteki bir çok ağarma olayına neden olduğu düşünülmektedir, ancak mercan ağarması El Nino’nun ulaşamayacağı tropik Anlantik’te de gerçekleşmektedir. Sıcaklık artışı büyük ihtimalle ana etmendir, ancak tuzluluğun azalması ve aşırı düşük gel-git olayları gibi başka baskılar da ağarmaya neden olabilir. Büyük çaplı iki ağarma olayı, 1982-1988’deki El Nino olaylarına denk gelmektedir.
Mercan kayalarının getirisi nedir?
Mercan kayalarına bir değer biçilebilir mi? Yapılan bazı tahminlerde, dünyadaki mercan kayalarının değerinin yılda 375 milyar Amerikan doları olduğu belirtilmektedir. Bu rakamın anlamlı olup olmadığı şüphesiz tartışmaya açıktır. Kesin olan şey ise, mercanların kaybetme riskini göze alamayacağımız bir kaynak olduğudur.
Mercan kayaları, balıkçılık ve turizm açısından son derece değerlidirler. Yağmur ormanları ile aynı zenginlikte biyoçeşitlilik merkezleri olmaları ve kara ile denizler arasında zengin ekosistemler oluşturmaları açısından paha biçilemezler. Bu yüzden de dünyamızın bu eşsiz zenginliğini korumak için vakit çok geçmeden gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Biyolojik Çeşitliliğin Önemi Nedir?


Biyolojik çeşitlilik veya biyolojik zenginlik, genellikle "bir bölgedeki genlerin, türlerin ve ekosistemlerin toplamı" şeklinde tanımlanır; tabiatta var olan bütün varlıkların birbiriyle ve çevreleriyle olan karmaşık ilişkilerini vurgular. Biyolojik çeşitlilik, türlerin kendi içindeki genetik farklılıklardan, türler arasındaki etkileşimlerden, ekosistemlerin sağladığı hizmetlere kadar farklı seviyelerde ele alınmaktadır. Ilk kez 1980`lerin ortalarında kullanılan bu terim; özellikle, çevrenin öneminin daha iyi anlaşılması, bu konuda bir bilinç oluşmaya başlaması ve birçok türün hızla yok olmasının oluşturduğu endişe gibi değişik faktörler sebebiyle son yıllarda daha sık duyulmaya başlamıştır.

Biyolojik çeşitlilik neden önemlidir?
Biyolojik çeşitlilik, havanın ve suyun temizlenmesi, erozyonun engellenmesi, hastalıkların biyolojik olarak kontrol edilmesi gibi çok değişik açılardan faydalar sunmaktadır. Hayatımızın bağlı olduğu hayvansal ve bitkisel temel gıda kaynaklarının kökeni tabiattaki yabani türlerdir. Bunun yanı sıra, doğada mevcut olan genetik çeşitlilik arasından seçilen özelliklerin eklenmesi ile son 50 yıl içerisinde tarım ürünlerinde iki kat üretim artışı sağlanmıştır. Tarım ürünleri ile ilgili olarak genetik çeşitliliğin önemini vurgulayan birkaç örnek verelim:

- 1846 yılında, Irlanda`da bir milyon kişinin açlıktan ölmesine, birkaç milyon kişinin göç etmesine yol açan olay, tarımı yapılan iki patates türüne hastalık bulaşması ve bu iki türün de buna karşı savunmasız olmasıydı.
- 1970`lerde Hindistan`dan Endonezya`ya kadar geniş bir alanda ekimi yapılan pirinç bitkisine bir virüsün bulaşması sonucu, 6273 pirinç çeşidinin bu virüse karşı direnç içerip içermedikleri araştırıldı. Direnç içeren bir çeşit, kullanılmakta olan türlerle melezlendi ve günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır.
- 1970`te Brezilya, Orta Amerika ve Sri Lanka`da kahve ağaçlarına hastalık bulaşması sonucu yapılan araştırmalar, Etiyopya`da dirençli bir çeşidin bulunmasıyla sonuçlanmıştır.

20 bitki türünün dünya gıda tüketiminin yaklaşık %80`ini sağladığı düşünülürse, olayın boyutu daha net olarak anlaşılacaktır.
Bunlara ek olarak, son yıllarda ABD`de toplu arı ölümleri ciddi anlamda endişeye yol açmıştır. Sebze ve meyvelerin tozlaşmasının yaklaşık %80`inden sorumlu olan arıların yok olmasının yol açabileceği ekonomik kayıp ve çevresel felaketin boyutları medyada ve bilimsel çevrelerde tartışılmaktadır.

İlaçların büyük bir kısmı doğrudan veya dolaylı yollarla biyolojik kaynaklardan sağlanmaktadır. ABD`de kullanılan ilaçların en az %50`si bitki, hayvan veya mikroorganizmalardan gelen doğal bileşiklerden elde edilirken, dünya nüfusunun yaklaşık %80`i doğa kaynaklı ilaçlara bel bağlamaktadır. Tabiatta mevcut biyolojik çeşitliliğin çok büyük bir kısmı ilaç potansiyeli açısından incelenmemiştir. Özellikle okyanus ve Amazon ekosistemlerinin ilaç potansiyelinin çok büyük olduğu düşünülmektedir.

Türkiye, biyolojik zenginlik açısından dünyada 9. sırada yer almaktadır. Avrupa`da bulunan bitki türlerinin yaklaşık %75`i Türkiye`de yer almaktadır ve bu bitkilerin üçte biri endemiktir, yani bulundukları bölgeye özgüdürler ve başka yerde bulunmazlar. Ülkemiz birçok bitkinin anavatanıdır ve genetik havuz olması bakımından önemlidir. Nesli yok olma tehlikesi altında olan birçok bitki ve hayvan türü, Türkiye`de koruma altına alınmış durumdadır. Gen bankaları, tohum bankaları ve tabiat koruma alanları oluşturulması gibi çeşitli uygulamalarla, biyolojik çeşitliliğin korunması amaçlanmaktadır.

Dünya tarihi boyunca türlerin tek tek veya toplu olarak yok oldukları bilinmektedir. Ancak, özellikle sanayinin çok hızlı gelişmesi ve pek çok zararlı maddenin kontrolsüz bir şekilde doğaya salınması, son birkaç yüzyılda hızla çevrenin kirlenmesine ve doğal dengenin bozulmasına yol açmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak türlerin yok olma hızı doğal kabul edilen sınırların hayli üstüne çıkmıştır. Bilim adamları, henüz işleyiş mekanizmaları tam anlaşılamamış biyolojik sistemlerdeki bu değişim ve yok olmalar karşısında endişe duymakta ve bizleri bu konularda uyarmaktadırlar.

17 Eylül 2011 Cumartesi

TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK ÖNEMİ



TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK ÖNEMİ
Türkiye Dünya haritasında önemli bir yere sahiptir. Sebebi de, Türkiye'nin Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü olmasıdır. Balkanlar'ın, Kafkasya'nın ve Ortadoğu'nun gövdesidir. Bu civarda yaşayan ülkeler deniz yollarını kullanmak için Türkiye'yi çevreleyen denizlerden geçmek zorundadır. Türkiye, Batı uygarlığı ile Doğu uygarlığının bir sentezidir. Batıda yeşeren demokrasi, gelişerek Türkiye'ye de ulaşmıştır. Türkiye'den Doğuya gidildikçe demokrasi yönetimi kaybolmaktadır. Yani Türkiye demokrasisiyle de bir geçiş köprüsüdür. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin doğal zenginlik kaynakları tükenmek üzeredir. Doğal zenginlik kaynakları (doğal gaz, petrol vb...) Kafkaslarda ve Ortadoğu'da yeterince bulunmaktadır. Buralara gidecek yok yine Türkiye'den geçer. Ayrıca Türkiye'nin genç bir nüfusu vardır. Bu durum gelişmiş Avrupa ülkelerinde nüfusun büyük bir çoğunluğu yaşlı insanlardan oluşmaktadır. Bizdeki genç nüfus batıya umut vermektedir. Bugün Türkiye'nin üzerinde bulunduğu coğrafi yerin önemi, bütün Dünyaca kabul edilmiştir. Hatta komşularımızın topraklarımızda gözü vardır. Bundan dolayıdır ki yeryüzünde tapusu en pahalı ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Bu topraklarda rahat yaşamak için Türkiye güçlü bir orduya sahiptir. Devam edecek olursak, Türkiye'nin Marmara Denizi'ndeki İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı, Karadeniz'den Akdeniz'e, okyanuslara açılmak için adeta bir kilit durumundadır. Çok eskilerden beri biliriz ki komşumuz Rusya'nın sıcak denizlere açılmak hayalleri vardır. Batıdaki komşumuz Yunanistan'ın da buna benzer emelleri vardır. Birinci Dünya Savaşı'nda İzmir'e asker çıkarmış, 12 adayı işgal etmiş ve Kıbrıs konusunda da sorunlar çıkarmıştır. Yunanistan'ın çok çok eskilerden beri Ege Denizi'ni bir Yunan Denizi haline getirme amacı vardır. Güney komşumuz Suriye ile de Hatay sorunu yaşanmıştır. Suriye hâla Hatay'ı alma hayali peşindedir. Ayrıca bazı teröristleri besleyerek üzerimize göndermektedir. Irak ile de pek fazla sorun yaşamazken Körfez Savaşı sırasında bazı olumsuz gelişmeler olmuştur. Onlarda bazı teröristleri besleyerek üzerimize göndermektedirler. Doğu sınırımız olan İran sınırı en eski sınırımızdır. Yeni yeni iki ülke arasındaki rejim farklılıkları yüzünden bazen İran ile de aramız açılmaktadır. Bulgaristan ise kendi sınırları içerisinde yaşayan Türk vatandaşlarını eritmeye çalışmış ve bu yüzden binlerce Türk Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır. Özetlersek, Türkiye, çevresi tarafından kıskaca alınmış durumdadır. Yurdumuzu çevreleyen bazı komşularımız, Türkiye'nin zor günlerini kollamaktadır. Türkiye'nin zayıf düşmesini ve zora düşmesini istemektedir. Böyle bir fırsatı bulduklarında saldıracaklardır. Güya topraklarımızın bir kısmını elimizden alacaklarını sanmaktadırlar. Bir örnek göstermek gerekirse, Türkiye'nin bir ili olan Hatay'ı Suriye hâla kendi sınırları içerisinde görmektedir. Zor bir günümüzde bizden burayı alabilmek için planlar yapmaktadır. Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin dış politikası Ulu Önder Atatürk'ün belirlediği ve 'Yurtta barış, Dünyada barış' ilkesidir. Kısaca Türkiye büyün komşularıyla barış, huzur içinde yaşamak istemektedir. Ayrıca Türkiye'de içeriden gelen tehlikeler de vardır. İşte bunun içindir ki Türkiye bu konuya çok önem vermektedir. Dünya'nın gelişmiş ülkelerinin kurmuş olduğu 'NATO' gibi uluslar arası kuruluşlara üye olmuştur. Asırlardır beraber yaşamış, aynı cephede çarpışarak ölmüş, birbiriyle etle tırnak gibi olmuş insanların arasına etnik farklılıklar sokularak ve dini inanç farklılıkları kışkırtılarak yurdumuzda yaşayan bazı alt kültür gruplar tahrik edilerek yurdumuz üzerinde her zaman oyun oynanmaktadır. Bizler çağdaş ulus olmak yolunda ilerleyen insanlar olarak yurdumuzda yaşayan bütün insanlara güvenmek istiyoruz. Madem bu topraklar üzerinde hep beraber yaşıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurdumuzda yaşayan her insanın refahı ve mutluluğu için çalışmalıdır. Bu tehlike dışarıdan gelecek tehlikeden daha büyüktür. Ayrıca Ulu önder Atatürk'ümüzün kurduğu cumhuriyet yönetimi de aşırı dinci guruplarca yıkılmak istenmektedir. Amaçları laik olmayan bir din devleti kurmaktır. Bir de Türkiye bir imparatorluktan bu hale gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında üç kıtaya yayılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun sonradan kaybettiği topraklarda soydaşlarımız kalmıştır. Bunlar bahane edilerek Türklere kem gözle bakılmaktadır. Tarihte birçok örneklerini gördüğümüz, sıkışan insanlara yardım eden bir ulusun çocukları olarak bu duruma üzülüyoruz. Gelişmiş ülkelerde bize yapılan suçlamalar, az sonra vereceğim örnekler karşısında bu suçlamaların ne kadar abes kaldığını gösterir. Bosna Hersek'te, Kosova'da, Makedonya'da binlerce insanın göz göre göre öldürülmesini tüm Dünya seyretti. Halbuki Osmanlı zamanında bir çok etnik ve dini gurup 400 sene kavgasız beraber yaşamıştır. Bugünkü Balkanlar'a baktığımızda, orada yaşayanların çoğu Osmanlı zamanındaki huzuru aramaktadır. Tarih boyunca Ermeniler bize düşmanlık etmişlerdir. Ve hâla bir asır önceki olayları hortlatarak Batı ve Amerika meclislerinde 'Sözde soykırım' yasaları çıkartmaya uğraşıyorlar. Dünya'nın gelişmiş birkaç ülkesinde lobi kuran Ermeniler Türkiye'yi zor duruma sokmak istemektedirler. Bunların karşısında bizim de bunları yok edici iyi bir diplomatik çalışmalar yapmamız gerekmektedir. Bir zamanlar topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş, yıllarca birçok ulusla savaşmak zorunda kalmış bir neslin torunları olarak, ümidimizi hiçbir zaman kaybetmedik. Bu ağır şartlarda bile, çok az savaş malzememiz olmasına rağmen, Çanakkale'de neredeyse bütün Dünya'ya kafa tuttuk. Etten duvarlar ördük. Çanakkale'den düşmanları geçirmedik. Tabi bunların yapılması Türkiye'nin hızlı kalkınmasını istemeyen ve örnek devlet olmasını istemeyen dış düşmanlar tarafından engellenmek istenmektedir. Her Türk vatandaşı bu kadar zorluklarla kazanılmış topraklarımızın kıymetini iyi bilmektedir. Yine her Türk vatandaşı kendi kültürünü korumasını, geliştirmesini iyi bilmektedir. Her Türk vatandaşı devletinin sevmeli ve korumalı, onun sonsuza kadar yaşaması için severek vergisini vermeli, askere çağırıldığında davulla zurnayla gitmelidir. Ayrıca üzerinde yaşadığımız şu toprak parçası bir cennettir. Üzerinde her türlü iklimi görebilirsiniz. Her türlü yiyecek yetişir. Her türlü zenginlik kaynaklarına sahiptir. Dünya'da gıdası en bol olan ülkelerden birisiyiz. Gelişmiş ülkelerde insanlar tek tek meyve alırken bizde kilo kilo alınır. Bütün Dünya'nın imrenerek baktığı o kadar güzel tarihi, turistik, gezilecek, görülecek yerlerimiz vardır ki saymakla bitmez. Bu yüzden yurdumuz her yıl milyonlarca yabancı tarafından gezilmektedir. Böylece yurdumuzun kalkınması için büyük katkılar sağlanmaktadır.