4 Mart 2010 Perşembe

NÜKLEER ENERJİ






Nükleer güç, elektrik üretiminden başka önemli bir ticari kullanım alanı olmayan uranyumdan elde edilir. Bu gücün en büyük avantajı çok küçük hacme sahip yakıttan oldukça büyük miktarlarda enerji elde edebilme olanağı sağlamasıdır. Bunun içindir ki gelişmiş ülkelerin enerji portföylerinde daima bulunur. Modern bir nükleer reaktörde 1 ton nükleer yakıt 2-3 milyon ton fosil yakıt eşdeğeri enerji üretir. 1 kg odun 1 kWh, 1 kg kömür 3 kWh, 1 kg petrol 4 kWh elektrik üretir. Fakat 1 kg uranyum modern bir hafif-su reaktöründe 400 bin kWh ve eğer uranyum geri dönüşümlü ise, aynı miktar uranyum 7 milyon kWh`ten fazla elektrik üretir. Dünya elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık olarak %64.5`i fosil yakıtlar, %16.6`sı hidrolik enerji, %17.1`i nükleer enerji ve %1.8`i yenilenebilir enerji kaynaklarından gelmektedir. Fransa`nın elektrik üretiminin %75`i Belçika`nın %58`i, İsveç`in %47`si, İsviçre`nin %36`sı, Japonya`nın %36`sı, İspanya`nın %31`i, İngiltere`nin %29`u ve ABD`nin %20`si nükleer güç ile üretilir. Türkiye`de 2001 yılında üretilen 123 milyar kWh elektriğin yaklaşık %19.5`i hidrolik enerji, %31.2`si taşkömürü ve linyit, %40.3`ü doğal gaz, %7.9`u petrolden üretilmiştir. Ülkemiz enerji üretimi bakımından AB üyeleri, hatta daha geniş bir kapsamda Avrupa Ülkeleri ve OECD üyeleri arasında sonuncu gelmektedir. Ocak 2005 itibariyle dünyada 31 ülkede ticari olarak işletilmekte olan 439 nükleer reaktörden dünya elektrik talebinin %16`sı karşılanmıştır. Komşularımız olan Rusya, Ukrayna, Ermenistan ve Bulgaristan gündelik olarak bu enerjiden yararlanmakta, İran`da ise çalışmalar henüz devam etmektedir. Dünya yıllık toplam elektrik üretimi 12.5 trilyon kWh’dır. Bu miktarın yaklaşık %68`i dünya nüfusunun %15`ini oluşturan sanayileşmiş ülkelerce gerçekleştirilmiştir. Bunun anlamı ülkemiz insanı ile sanayileşmiş toplum insanlarının tüketmiş oldukları elektrik bakımından aralarında korkunç bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Elektrik üretim yöntemlerinin çeşitlendirilmesi bu sektörün temel özelliklerindendir. Bugün için İzlanda ve Norveç gibi tek tür enerji kullanan ülke sayısı oldukça azdır. Kaldı ki özellikle toryum esaslı reaktörlerin seçilmesi durumunda, Türkiye enerji kaynağı bakımından dışa bağımlılıktan kurtulmuş olacaktır. Çünkü her ne kadar ülkemizde nükleer enerji için yakıt kaynakları olan uranyum ve toryum yeteri kadar bulunuyor ise de bunlardan özellikle toryum tespit edilmiş 380 bin ton`luk bir rezerv ile dünyada Brezilya`dan sonra ikinci durumdadır. Bilinen uranyum rezervimiz ise çok küçük bir miktar olup, yaklaşık 9 bin ton civarındadır. Bunlardan toryum fisil bir madde olmadığından tek başına değil, uranyum ve plütonyum ile birlikte nükleer yakıt olarak kullanılabilmektedir. Nükleer Enerji ve Çevresel Etkileri Ülkemiz enerji kaynakları bakımından zengin olmayıp enerji ithal eden bir ülke konumundadır. Her yıl %7`lik bir ekonomik büyüme ile on yıl sonunda, bugün sahip olduğu enerjinin iki misli bir enerjiye ihtiyaç duyacaktır. Bu enerjinin geleneksel kaynaklardan temini olanaksızdır. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinde mevcut, güvenilir ve alternatif enerji türlerine müracaat kaçınılmazdır. Ülkemiz özelinde ilk sırada kömür, hidrolik enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yer verilmelidir. Dünya enerji konseyince yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye işaret edilirken, pahalı olduğu ve uzun bir süre için diğer enerji türlerine rakip olamayacağı belirtilmektedir. Bu arada ekolojik olarak sürdürülebilir senaryolar dahilinde toplam enerji içerisinde, nükleer enerjinin durumu tartışılmıştır. Bir görüşe göre, 2050 yılına kadar nükleer enerji oldukça azalacak, fakat yüzyılın sonunda tekrar günümüzün seviyesine erişecektir. İkinci bir senaryo olarak da nükleer enerji üretiminin 2100 yılına kadar günümüze göre 18 kat artacağına vurgu yapılmaktadır. Her iki senaryo dahilinde de ülkemiz için bir sonuç çıkarılamaz. Ancak nükleer enerjideki yatırımların daha çok ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde yapılacağı bir gerçektir. Hal böyle iken ülkemizin nükleer enerjiden yana tavır almaması bir eksiklik olarak ifade edilebilir. Örneğin bugün bir nükleer santralin kurulmasına karar verilmesi halinde, nükleer enerji üreticisi olmak için, on yıllık bir ek süreye gereksinim duyacağımızı unutmamamız gerekir. Nükleer enerji acil servis, koruma kabuğu, radyoaktif atık ve depolama nedeniyle ilave yatırıma ihtiyaç duyar. Ülkelerin çoğunda uzun süreli, yüksek seviyeli atık depolama sorunu kararlılık gerektirir. Radyasyondan dolayı potansiyel tehlike oluşturması yöntemin dezavantajlarıdır. Ancak yakıt ucuzluğu, enerji üretimini ana hedef alması, diğer yöntemlere göre atık yoğun bir kaynak oluşu, döngü için yaygın bilimsel kaynak mevcudiyeti, yeni yakıt olarak taşıma kolaylığı, gelecekte dünyadaki en büyük çevre sorunu olan sera etkisine katkı yapmaması ve asit yağmurlarına sebep olmaması ise nükleer yoldan elektrik üretiminin en büyük avantajı olarak gösterilebilir. Açıkça söylenebilir ki dünyanın gereksinim duyduğu enerji bariyerini aşmada güneş, rüzgar, hidrojen, jeotermal ve füzyon enerjisi nükleer enerjiye göre çevre dostu enerjiler olmasına rağmen, mevcut durumda teknolojik olarak bazı engeller bulunmaktadır. Örneğin uzmanlar güneş enerjisinin gelecekte endüstrileşmiş bir toplum için ana kaynak olarak değil, bazı durumlardaki avantajlarıyla, diğer teknolojilere bir destekleyici olarak rol alacağını öngörmektedir. Radyasyonun tehlikelerinin sayısal olarak ele alınması gerekir. Bilimsel gerçekler rakamlara dayanır ve varılan sonuçlar kesindir. Anti nükleer organizasyonların çoğu ise rakam içermeyen hikayeler üretmektedir. Hikayelerin gerçek olması ve doğruyu yansıtması beklenemez. İngiltere`deki nüfusun maruz kaldığı radyasyon dozunun %87`si doğal, %13`ü insan faaliyetleri karakterlidir. %13`lük radyasyonun sadece %0.1`lik bir kısmı nükleer güçten ileri gelmektedir. Halbuki tıbbi amaçlarla kullanılan röntgen cihazlarının sebep olduğu radyasyon, toplam radyasyon miktarının %11.5`dir. Dünyanın tüm elektriği nükleer güç ile üretilse ve tüm atık da okyanusa atılsa, deniz canlıları için söz konusu radyasyon dozu, bugün doğal radyoaktivite yüzünden var olan dozun %1`i oranında bile olmayacaktır. 1 kWh başına ortalama fiyat, nükleer enerji için 1.9 cent iken, doğal gaz için 3.4 centtir. 1000 MW gücündeki kömürle çalışan bir termik santral, eşdeğer bir nükleer santrale göre çevreye 100 kat daha fazla radyoaktivite yayar. Yine benzer bir yaklaşımla 1000 MW gücündeki güneş ışını ile çalışan bir elektrik santralı, 30 yıllık bir sürede sadece metal işleyerek 6850 ton`luk tehlikeli atık üretir. Nükleer enerjide seçilecek teknoloji çok önemlidir. Bu teknolojiye sahip 10 ülke geleceğin nükleer teknolojileri konusunda termal ve hızlı reaktör tipleri üzerinde bir anlaşmaya vardılar. Hedef 4. nesil nükleer güç santrallerinin geliştirilmesi ve yaygınlaşmasını sağlamaktır. Termal reaktörlerde doğal ve zenginleştirilmiş uranyum kullanılırken, hızlı reaktörlerde plütonyum-uranyum karışımı yakıt kullanılır. İkinci bir fark ise termal reaktörlerde fisil uranyum-235`in yeterli sayıda nötron ile reaksiyona girmesini sağlamak için bir yavaşlatıcı ile nötronların hızları azaltılır. Hızlı reaktörlerde hızlı nötronlar, sürdürülebilir fisyon reaksiyonu için yeteri kadar deriştirilmiş plütonyum-uranyum karışımı yakıt kullanıldığından yavaşlatıcıya ihtiyaç duymazlar. Gelişmiş santrallerde kullanılmış yakıtların geri dönüşümü mümkün olmaktadır. Japonya geri dönüşümlü uranyum ve plütonyum karıştırılmış-oksit(MOX) yakıtı kullanmaya başladı ve 2007`ye kadar %100 MOX kullanabilecek yeni tip bir nükleer santral inşasına onay verdi. Böylelikle geri dönüşüm, nükleer atık radyotoksisitesi ile hacmi azalacak ve nükleer yakıt temini binlerce yıla yayılabilecektir. Sonuç ve Öneriler Hiçbir teknoloji ve enerji üretim yöntemi risksiz değildir. Enerjinin çeşitlendirilmesi ana hedefimiz olmalıdır. Bunu yaparken ekonomik, sosyal ve çevresel kriterler göz ardı edilemez. Enerji kaynağı ve teknolojisinin ülkede bulunması enerji üretim yöntemini cazip kılar. Yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin olan ülkemizin bu avantajını sonuna kadar kullanması gerekir. Mevcut teknolojik durum çerçevesinde enerji ihtiyacımızı sadece yenilenebilir enerji ile karşılamak olanaklar dahilinde gözükmemektedir. Sayısal olarak dünyadaki durumu ve çevresel etkileri ortaya konulan nükleer enerjinin ülkemiz için yenilenebilir enerji kaynaklarından sonra başvurulacak bir enerji üretim seçeneği olabileceği unutulmamalıdır. Nükleer güç santralleri olmaksızın bir ülkenin deneyim kazanması ve toplumun nükleer çağı yaşaması mümkün değildir. Nükleer santrallerin çevresel riskleri fosil yakıtlar ile karşılaştırılamayacak kadar azdır. Enerji ihtiyacını karşılayan termik santraller ve acil durum santralleri olarak bilinen yüzer-gezer santraller çevresel olarak güvenilir değildir. Anadolu`da elektrik üreten yüzergezer santrallerin faaliyetlerine ivedilikle son verilmelidir. Nükleer santrallerde yanma meydana gelmediği için NOx, SOxve CO2 gibi yan ürünler oluşmaz. Netice olarak asit yağmurları ile küresel ısınmaya ve uzun sürede iklim değişikliklerine neden olmaz. Röntgen cihazlarının sebep olduğu radyasyon miktarı nükleer güçten oldukça fazladır! Çernobil nükleer santral kazasının sebebi kullanılan teknolojinin eski ve reaktörün çevresinde basınca dayanıklı koruma kabuğunun bulunmayışı idi. Sadece nükleer bir kaza olur endişesi ile nükleer santrallere karşı çıkmak soruna çözüm getirmez. Çünkü çevre ülkelerdeki nükleer santrallerden birinde bir sorun çıkması durumunda da ülkemiz radyasyondan etkilenmiş olacaktır. Anti-nükleer organizasyonların iddialarının tersine, nükleer güç öldürmez. Harvard Halk Sağlığı Okulu tarafından yapılan son çalışmalar göstermiştir ki kömür yanmasından kaynaklanan kirleticiler, sadece ABD`nde yıllık olarak 15 000 civarında erken doğan ölüm vakasına yol açmış bulunmaktadır. Toplumun enerjiye duyulan gereksinim konusunda bilinçlendirilmesi gerekir. Sadece salt çevreci yaklaşımlarla nükleer enerjiden vazgeçmemiz beklenemez. Nükleer teknoloji, enerji-çevre ve ekonomi etkileşimi yönünden en uygun seçeneklerden biri olup, pek çok ülkenin enerji planlamalarında önemli bir yer işgal etmektedir. Bu teknolojinin güvenliği, çevre ve insan sağlığı riski, kamuoyu tarafından kabul edilebilirliği ve risk algılaması üzerinde yapılan çalışmalar yeterli sayıda olup, toplumun tüm katmanlarında tarafsızca kritize edilmeyi beklemektedir. Türkiye`de nükleer enerji tartışmaları sırasında ortaya çıkan kamuoyu algılaması, enerjiye olan talep gerçekleri ile bir paralellik sergilememektedir. Bu durum nükleer teknolojiye geçişte karar verme mekanizmasının önündeki en büyük engeldir. Nükleer bir santralde kullanılmış yakıt bir atık değildir. Bu yakıt; %96 uranyum, %3 parçalanma ürünleri ve %1 oranında ağır metal içerir. Bu atıktan plütonyum denilen uranyum-235 kadar değerli bir yakıt elde edilir. Atıktaki uranyum ve plütonyumun ticari değeri bulunmaktadır. İşe yaramayan, daha az hacim işgal eden atık ise sıvı halde deriştirilerek, beton ile kaplanmış paslanmaz çelik kaplarda depolanır. Hiroshima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombası ile tanışan Japonya`nın, bugün için elektrik enerjisinin %36`sını nükleer yoldan elde etmesi bir tesadüf olamaz. Nükleer enerjiden sadece barışçıl amaçlarla yararlanmak, insanlık için büyük bir kazanç sağlayacaktır. Ayrıca bu enerjiden radyoaktivite biçiminde teknoloji ve bilimsel araştırmalarda yararlanılır. Ükemiz enerji ithalatçısı bir ülke konumundadır. Gereksinim duyulan enerji talebinin karşılanması, atmosferde sera gazlarının artışı ile oluşan küresel ısınma ve daha ileri bir sürede iklim değişikliklerinin önlenmesi, gerek üretim ve gerekse atık sorununu çözmede uygulanan ileri teknoloji sayesinde, tüm zamanların elektrik üretim yöntemlerinden biri olma özelliğini sürdürülebilir kalkınma süreci kapsamında gerçekleştireceği sonucuna varılmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma bir yandan çevre korumaya odaklanırken, öbür yandan enerji kullanım yoğunluğu ile sosyal ve ekonomik göstergeleri her zaman gözetlemelidir. Ülkemizde nükleer santrallerin kurulması halinde, toryum zenginliğimiz göz önünde tutularak, toryum tabanlı nükleer yakıt seçeneğine mutlaka öncelik verilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder