12 Kasım 2012 Pazartesi

Kurak Bölgeler Coğrafyası


Yunanca jeo yer, morphe şekil ve logos bilim kelimelerinden oluşan Jeomorfoloji; karalar üzerinde ve denizler tabanında görülen, iç ve dış etmen ve süreçlerle meydana gelen şekilleri inceleyen, oluşum ve evrimlerini açıklayan, bunları sınıflandıran, coğrafi yayılışlarını araştıran bilim dalıdır.

Belirli bir iklim koşulları altında belirli aşındırma etmen ve süreçlerinin etkisi egemen durumundadır ve o iklimde belirli yer şekilleri oluşur. Bu yer şekilleri başka bir iklim altında oluşan yer şekillerinden farklıdır. Böylece belirli iklim altında meydana gelen yer şekillerini içeren bir bölge, diğer iklim bölgelerinden farklı bir görünüm kazanır. Bu bölgelerin her birine Morfojenik Bölge veya Morfoklimatik Bölge denir.

Jeomorfoloji konusu gereği başta Jeoloji, Klimatoloji, Jeofizik, Jeokimya, Pedoloji, Oseanografya, İstatistik ve Kartografya gibi bilimlerle sıkı ilişkiler içerisindedir. Bu genel çerçeve içerisinde Jeomorfoloji konusu gereği coğrafik ve jeolojik bilimlerin girişim alanını kapsar. Bu nedenle de Jeomorfoloji Avrupa'da ve ülkemizde Fiziki Coğrafya'nın bir alt dalı iken, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı ülkelerde kurucuları jeologlar olduğu için Jeolojinin bir alt dalıdır.

İnsanların yer şekilleri ile ilgilenmeleri, onların oluşum ve gelişimlerine ait bir takım gözlemlerde bulunmaları antik çağa kadar inerse de, Jeomorfoloji alanındaki bilimsel çalışmalar 19. yy'lın son yarısında başlamıştır. Jeomorfoloji esas gelişimini 1950'li yıllardan sonra göstermiştir.

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI

Kurak ve yarı kurak bölgeler, kendilerine has iklim özellikleri ve yer şekillerine sahip olan morfojenetik bölgelerden biridir. Bu bölgelerde günümüz iklim koşulları altında oluşan yer şekilleri görülebileceği gibi geçmişte yaşanmış farklı iklim koşulları altında oluşan yer şekillerine de rastlanılır.

Kurak ve yarıkurak bölgeler yeryüzünde geniş alanlar kaplamaktadır. Asıl yayılış alan suptropikal kuşak olmakla birlikte Orta Kuşağın karasal iklim bölgelerinde de etkili olmaktadırlar. Kurak ve yarı kurak alanlar Afrika'nın kuzey yarısı, Arabistan yarımadası ve Orta Asya'ya kadar olan çok geniş bir kuşakta, Afrika'nın güneybatı ucunda, Kuzey ve Güney Amerika'nın suptropikal kuşağında ve Avustralya'nın batı ve iç kısımlarında etki alanına sahiptir.

Kurak ve yarı kurak bölgeleri ayıran sınırlar kesin olarak çizilememekle birlikte her iki bölge de kendine has özelliklere sahiptir. Bu bölgelerde yılık yağış miktarı yetersizdir. Yetersiz olan bu yağış miktarı da, özellikle sıcaklık ve buna bağlı buharlaşma fazlalığı nedeniyle, büyük ölçüde kayba uğramaktadır.

Asıl kurak bölgelerde veya çöllerde yıllık yağış tutarı, genel olarak, 250 mm nin altındadır. Belirli bir yağış rejimi yoktur. Günlük sıcaklık değişmeleri önemlidir. Komşu bölgelerden doğup beslenerek gelen akarsuların (allojen akarsular) dışında sürekli akarsular bulunmaz. Akarsu aşındırması çok seyrek meydana gelen sağanak yağışların oluşturduğu seller sonucunda meydana gelmektedir. Kütle hareketleri sınırlıdır. Yer şekillerin oluşumunda esas rol rüzgara ve fiziksel parçalanmaya aittir. Bu sahaların şekillenmesi genel taban seviyesi olan okyanus ve denizlerden bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Bitki örtüsü yoktur veya son derece cılızdır. Egemen toprak tiplerini serozyom’lar oluşturur. Toprak yüzeyi kalkerden oluşan bir kabukla kaplı olabilir. Kum örtülerinden oluşan sahalarda geniş alanlar kaplayabilir.

Yarı kurak alanlarda ise yağış miktarı biraz daha fazladır. Yağış miktarı 250-500 mm arasında değişebilir. Buna bağlı olarak akarsu aşındırması ve kütle hareketleri önem kazanmaktadır. Rüzgarın etkisi çöllere göre azalsa da yinede önemlidir. Buralardaki akarsulardan bazıları genel taban seviyesi olan denizlere ve okyanuslara ulaşmaktadır. Akarsuların bir kısmı kapalı havzalarda da son bulmaktadır. Bitki örtüsünü stepler ve savanlar oluşturmaktadır. Egemen toprak tipini çernozyomlar, kahverengi step ve kestane renkli step toprakları oluşturmaktadır. Toprakta kabuk oluşumunun görüldüğü B horizonu çöllere göre daha derinde yer almaktadır. Yarı kurak sahalar çöller ile nemli bölgeler arasındaki geçiş sahasını oluşturmaktadır.

Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda çeşitli nedenler rol oynar. Bunlardan birincisi atmosferin genel dolaşımı ile ilgilidir. Sürekli olarak yüksek basınç altında bulunan yerler kurak sahalardır. Çünkü bu gibi yüksek basınç sahalarında hava hareketi sürekli olarak yukarıdan yeryüzüne doğrudur. Alçalan hava adyabatik olarak ısınır. Böylece havada bağıl nemlilik azalır. Havada bağıl nemin azalması da yağış oluşumunu azaltmaktadır. Bundan dolayı subtropikal yüksek basınç alanlarında Dünya'nın en büyük çölleri oluşmuştur. İkincisi ise deniz ve okyanus etkisinden uzakta oluşudur. Orta Asya gibi çevresi nemli rüzgarların sokulmasını engelleyecek yüksek dağlık alanlar ile çevrili olan sahalarda yağış miktarı azaldığı için çöller oluşmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda ki üçüncü neden ise, soğuk su akıntılarıdır. Güney Amerika'da yer alan Atakama ve Afrika'nın güneybatısında yer alan Namib çöllerinin oluşumunda kıyılarında yer alan soğuk okyanus akıntıları rol oynamıştır.

Kurak bölgelerde jeomorfolojik gelişim genel taban seviyesinden bağımsız olarak cereyan eder. Çünkü, bu bölgelerde, allojen akarsuların dışında, okyanus veya denizlere kadar ulaşabilen akarsular yoktur; akarsu ağları gelişmemiştir. Yarı kurak bölgelerin gelişimi ise, yer yer, genel taban seviyesine ulaşan akarsuların varlığı nedeniyle, kısmen taban seviyesine bağlı bulunur.

Kurak bölgelerde zaman zaman meydana gelen şiddetli sağanaklar sonucu oluşan sel ve seyelan sularının aşındırma ve biriktirme faaliyetleri her bir kapalı havzada ayrı ayrı cereyan eder. Böylece her bir kapalı havzanın tabanı kendisini çevreleyen yüksek sahalardan sel suları için bir taban seviyesi rolü oynar. Böylece komşu yüksek sahaların aşındırılması bu taban seviyesine göre ayarlanmış olur.

Kapalı havzaların sularının bir kısmı fazla miktarda yatak yükü taşıdığı için havza tabanına ulaşamadan taşıdıkları alüvyonlar içerisinde kaybolurlar. Bu akarsuların bir kısmı şiddetli bularlaşmadan ötürü kurumaktadır. Havza tabanına ulaşan akarsular ve taşıdıkları alüvyonlar burada sığ ve tuzlu göller ile bataklıklar oluştururlar. Zamanla seller çevredeki yüksek sahaları aşındırarak alçaltırken buradan taşınan malzemeler ise havza tabanında birikerek yükselmeye neden olur. Böylece arazideki engebeler azaltılmış olur. Böylece enkaz örtüsünce zengin ve engebesiz sahaların varlığı rüzgarın etkinliğini arttırmaktadır. Buralarda rüzgar aşındırması ve biriktirmesi sonucunda yer şekilleri meydana gelir. Bu arada deflasyon sonucu havza tabanlarında depolanmış unsurların büyük bir kısmı bölge dışına nakledilir. Rüzgarın taşıyamadığı iri unsurlar fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma sonucu sürekli ufalanır ve taşınmaya elverişli hale gelirler

KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE ETKİLİ OLAN ETMEN VE SÜREÇLER

1. Fiziksel Parçalanma ve Kimyasal ayrışma:
Kurak ve yarı kurak bölgelerde fiziksel parçalanma egemendir. Bu bölgelerde günlük sıcaklık değişimi çok fazladır. Bitki örtüsünün çok zayıf olduğu bu sahalar gündüz çok ısınır. Bunda atmosferdeki bağıl nemin düşük olması ve güneş ışınlarının fazla tutulmadan yeryüzüne ulaşması etkili olmaktadır. Ancak güneşten gelen enerji gece hızla uzaya yansıdığı için sıcaklık hızla düşer. Böylece gündüz ısınıp genleşen kayaçlar, gece soğuyunca büzülür. Olayın tekrar tekrar meydana gelmesi sonucunda kayalarda çatlaklar gerçekleşir.  Böylece kayaçlar köşeli parçalar halinde ufalanır. Kimyasal ayrışma, suyun yetersiz olması nedeniyle fiziksel parçalanma kadar önemli değildir ve daha çok fiziksel parçalanmayı hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir.

2. Rüzgar:
Rüzgar kurak ve yarı kurak bölgelerde önemli bir şekillendirici etmendir. Yer şekillerinin meydana gelmesinde iki yoldan etkili olur. Bunlarda birincisi aşındırma (korrazyon) diğeri ise taşıma (deflasyon)'dır.

Rüzgarın etkisiyle daha çok küçük şekiller meydana gelir. Rüzgar aşındırması zeminde veya zeminden 1-2 m yükseltide meydana gelir. Bu şekilde kayaçların yüzeyi çizilir, cilalanır; yamaçların alt kısmı oyulur; mantar kaya veya yardanglar oluşmaktadır.

Rüzgarın deflasyon etkisi daha büyüktür. Deflasyonun oluşumu ve şiddeti üzerinde rüzgarın hızı, taşınan malzemenin boyutu ve şekli, bitki örtüsü, toprak özelliği, zeminin nem içeriği ve arazinin kullanım şekli etkili olmaktadır. Rüzgar hızı ne kadar fazla ise deflasyon o kadar şiddetli olurken, malzemede daha uzağa taşınır. Unsur boyutu ne kadar küçük olursa o kadar kolay taşınır. Ayrıca yuvarlak unsurlar köşeli unsurlardan daha kolay taşınır. Bitki örtüsünün varlığı ve yoğunluğu deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zemini kaplayan kalker kabuklar da deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zeminin nemli oluşu deflasyonu azaltmaktadır. Toprakta bulunan nem zemini oluşturan gevşek unsurları birbirine bağlayarak rüzgarın etkisini azaltır. Rüzgar şiddetinin fazla olduğu sahalarda arazinin yanlış kullanılması deflasyona sebep olur. örneğin herhangi bir sebeple bitki örtüsünün ortadan kaldırılması deflasyona neden olmaktadır.

3. Akarsular ve Seyelan:
Kurak bölgeler akışsız (areik) ve içe akışlı (andoreik) sahaları meydana getirir. Yarı kurak bölgelerin bir kısmında da içe akışlı özellik görülür. Kurak bölgelerdeki yağış yetersizliği sürekli akarsuların oluşmalarına imkan vermez. Bu bölgelerdeki akarsu aşındırması, allojen (yabancı) akarsuların dışında zaman  zaman meydana gelen sel ve seyelan sularıyla gerçekleşir. Aşındırmanın süresi kısa olmakla birlikte etkinlik derecesi büyüktür.Bitki örtüsünden yoksunluk aşındırma şiddetini arttırır

KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE OLUŞAN YER ŞEKİLLERİ
a. Deflasyon Çukurları: Deflasyon  (taşıma) sonucu meydan gelmiş, derinlikleri bazen birkaç metreyi bulabilen, çapları ise birkaç metre ile 1.5- 2 km ler arasında değişen sığ çukurlardır.

b. Yardang: Bunlar hakim rüzgar yönünde paralel olarak uzanan, birbirlerinden keskin sırtlarla ayrılmış ve ana çizgileriyle U profili gösteren oluklardır. Kil, silt gibi gevşek tortul kayaçların rüzgar tarafından aşındırılmaları sonucu meydana gelirler. Olukların tabanı ile sırtlar arasındaki yükselti farkı birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir.

c. Tanık (Şahit) Tepeler: Genellikle yumuşak ve sert tabakaların üst üste yer aldıkları yatay yapılı sahalarda görülürler. Oluşumlarında, rüzgarın yanı sıra, fiziksel parçalanma, kimyasal ayrışma ve akarsu aşındırmasının rolü vardır. Tepelerin üst kısımları genellikle sert tabaka ile kaplıdır. Yükseklikleri 30 metreyi bulabilir.

d. Mantar Kaya: Rüzgarın taşıdığı malzemeler kayaların alt kısımları aşındırması sonucu, iyice inceltilmiş ve birer mantar görünümü kazanmışlardır.

e. Hamada ve Reg: Hamadalar, çöllerin, üzerleri taş parçaları ve çakıllarla kaplı kayadan müteşekkil olan kısımlarını meydana getirirler. Genellikle düzdürler ve yatay yapılı sahalarda görülürler. Yerli kaya üzerinde depolanmış kum, kil, çakıl ve bloklardan oluşan gevşek unsurların deflasyona maruz kalmaları sonucu oluşurlar. Burada rüzgar ince malzemeleri taşırken iri unsurlar zemin üzerinde kalır. Bunlar köşeli unsurlardan oluşur.

Reg’ler ise yüzey kısımları deflasyona uğramış alüvyal dolgulardır. Burada da, rüzgar ince unsurları taşıyıp uzaklaştırdığından, bu dolguların yüzeyi ve dolayısıyla zemin çakıl ve taş parçaları gibi iri unsurlarla kaplı bulunur. Aynı özelliği gösteren taşlı çöllere Büyük Sahra'da serir adı verilir. Hamada ve reglerde zemin, iri kaya parçaları, blok ve çakıllar ile kaplı oldukları için görünümü kaldırıma benzer ve bundan dolayı çöl kaldırımı ismi verilir.

f. Façetalı Çakıl: Kurak bölgelerde görülen ve belirgin kenarlarla birbirinden ayrılmış bir kaç façetaya (yüzeye) sahip olan çakıllara façetalı çakıl denir. Kurak bölgelerde bir çakılın rüzgarın sürekli geldiği taraf aşınarak bir yüzey (façeta) meydana gelir. Herhangi bir nedenle kayacın duruşu değişir ve başka bir tarafı hakim rüzgar yönüne döner ve bu kesimde aşınarak bir yüzey haline gelir. Olayın tekrarlanması halinde façeta sayısı artar. Bununla birlikte façetalı çakıllar genellikle üç yüzeye sahiptir.

g. Bolson: Çevreleri dağ, palto gibi nispeten yüksek sahalarla çevrili bulunan kapalı havzalardır. Düz olan taban kısımlarına playa denir. Playa ile çevredeki yüksek sahalar arasında pediment ve bahada gibi geçiş sahaları da bulunur.

h. Playa: Bolsonların az derin, tuzlu ve geçici göl veya bataklıklarla kaplı bulunan taban kısımlarıdır. Düz bir ova özelliği gösteren ve göl yada bataklığın kuruduğu devrelerde playalar tuz depoları haline gelir.

i. Pediment: Bolsonların taban düzlükleriyle (playa) onları çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi sağlayan yamaçlardır. Bunlar yerli kaya üzerinde gelişmiş az eğimli aşınım düzlükleri şeklindedir. Pedimentlerin playaya doğru olan eğimleri 2-3° kadardır. Gerilerinde yer alan dağ yamaçları ile aralarında keskin bir dirsek bulunur. ve bir

j. Bahada: Bunlarda pedimentler gibi,  bolsonların taban düzlükleriyle onların çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi temin eden yamaçlardır. Fakat onlardan farklı olarak, yerli kayadan müteşekkil aşım düzlükleri değil değil; yamaç döküntüleri ve birikinti konilerinin birbiriyle birleşmeleri sonucu meydana gelmiş birikim şeklidir. Oluşumları nemli bölgelerde görülen dağ eteği ovalarına benzer. Bahadaların yüzeyleri fazla derin olmayan sel yarıntıları ile parçalanmıştır. Enine profilleri dalgalı bir yapı gösterir.

k. İnselberg:  Kurak ve yarı kurak bölgelerde bazen yerli kayadan oluşan, bazen de ince bir enkaz örtüsüyle kaplı bulunan aşınım düzlükleri üzerindeki dik yamaçlı tek tepelerdir.Pedimentler üzerinde yer alan onların oluşumları sırasında aşınımdan kurtularak geriye kalmış olan tanık tepelerdir.

l. Kanyon: Dar ve dik yamaçlı derin vadilerdir. Çeşitli iklim bölgelerinde yer almakla beraber kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde daha çok bulunurlar. Bu bölgelerde yağışlar yetersiz ve seyrek olduklarından yamaçların işlenmeleri ve dolayısıyla yatıklaştırılmaları güçtür. Akarsu aşındırması daha çok derine doğrudur. Böylece yamaçlar, nemli iklim bölgelerinde olduğu gibi, yatıklaştırılarak geriletilemez. Paralel yamaç gerilemesi adı verilen bir mekanizmayla dikliklerini az çok koruyarak gerilerler. Sonuçta dik yamaçlı derin vadiler olan kanyonlar oluşur.

m. Kumul: Rüzgarla taşınan kum tanelerinin belirli koşullar altında birikip yığılmalarıyla meydana gelen çeşitli şekillerdeki kum yığınlarına kumul adı verilir. Kumulların oluşumları için, her şeyden önce, yeterli bir kum kaynağının bulunması gerekir. Bunun dışında, kumulların oluşup şekillenmelerinde esas rol rüzgara aittir. Hakim rüzgar yönü ve hızları önemli rol oynar. Ayrıca bitki örtüsü, kum kaynağına olan mesafe, zeminin nem içeriği, zeminde yer yer buluna bilen küçük göller ve bataklıklar, zemindeki kayalık çıkıntılar gibi çeşitli tümseklerle çalı ve otsu bitkilerden oluşan engellerinde rolleri bulunur.

Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir. Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çöllerinde kumullar geniş alan kaplar.

1. Enine Kumullar: Bunlar uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda dik olarak uzanan kumullardır. Kum miktarının çok fazla olduğu sahalarda, denizlerdeki fırtına dalgaları gibi, rüzgar doğrultusuna dik ve gayri muntazam bir şekilde uzanan kumul sırtlarıyla bunlar arasındaki oluk şekilli çukurlardan oluşurlar. Keskin doruklu olan kum yığınlarında rüzgarın geldiği taraf karşı yamaca göre daha az eğimlidir.

Barkan: Enine kumulların en basit yapıda olanları ve en çok görülenleridir. Şekilleri hilale benzer. Hilalin gövdesinin hakim rüzgara bakan yamacı daha az eğimli, diğer yamacı ise daha diktir. Barkanlar bir kum yığınının hakim rüzgar yönüne bakan yamacından kaldırılan kumlar yığının tepesinden aşarak kuytu yamaca sürüklenir. Kuytu yamaçta biriken kumun eğimi daha fazladır. Kenar kısımları ise rüzgar tarafından ileriye sürüklendiği için uzar ve kum yığını hilal görünümünü alır.

Parabolik Kumullar: U şeklindeki kumullardır. Barkanlara benzerler fakat onlardan farklı olarak, içbükey yamaçları hakim rüzgara bakar. Ayrıca bu yamaç barkanlarda olduğu kadar dik değildir.Parabolik kumulların daha uzun kollu olanlarına firkete kumulu adı verilir. Parabolik kumulların oluşumlarında önce bir deflasyon çukuru meydana gelir. Bu çukurdan havalanan kumulların onun çevresinde yığılmalarıyla da parobolik kumullar oluşur.

2. Boyuna Kumullar: Uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda paralel olarak uzanan kumullardır. En ilginç tiplerini Seyfler meydana getirir. Bunlar keskin doruklu, yüksek (100-200 m), uzun kumul sırtlarıdır. Sırtlar ana çizgileriyle birbirine paralel olmakla beraber girintili çıkıntılı uzanırlar. 

3. Yıldız Kumulları: Bunlar yıldız şeklindeki kumul tepeleridir.Yıldızın kollarını, kumulun genellikle merkezi kısmında  yer alan ve piramit şeklinde olan yüksek doruk noktasından itibaren çevreye doğru ışınsal olarak uzana keskin doruklu kum sırtları meydana getirir. Üç veya daha fazla sayıdan oluşan kollar kumulun tepesinden çevreye doğru kıvrımlar yaparak alçalırlar. Yıldız kumullar farklı yönlerden gelen hava hareketlerine bağlı olarak oluşurlar. Yükseklikleri 100 metreden fazla olabilir.

n. Ripple- mark: Küçük yer şekilleridir. Rüzgarın meydana getirdiği bu şekiller kum örtüleriyle kumulların yüzeylerinde görülürler ve bu yerlere dalgalı bir görünüm kazandırırlar. Ripple-Marklar birbirlerine paralel küçük sırtlarla bunların arasında yer alan oluklardan oluşmuşturlar. Uzanış doğrultuları kendilerini meydana getiren rüzgarın esiş yönüne diktir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder